10 Ağustos 2012 Cuma

Belki yemek de müzik gibi evrenseldir, ne dersiniz?


Bundan iki sene önce, hayatımda blogum yokken sadece kitap okumak ve spor yapmak arasında debelenen bir insandım. Kendime bir şeyler daha katmak düşüncesinde ve inancındaydım, çünkü elime ulaşan özgeçmişlerde farkettiğim üzere spor yapmak ve kitap okumak herkesin hobisiydi. “Herkes gibi olmama” derdi değil belki ama yeni bir şeyler daha katmak istedim kendime... 


  
Artık blogum var; okuyorum, yazıyorum, araştırıyorum, pişiriyorum, öğreniyorum, her sene kütüphaneme bir raf daha ekliyorum. Yemek ayrı bir dünya ve ben bu dünyada keyif içinde yüzüyorum. (ve bu kadar yemekle haşır neşir olduğum için haliyle mecburen spor ile de alakamı aynı yakınlıkta sürdürmek zorunda kalıyorum, malumunuz kilolar dert olmasın diye.) Bir diğer güzel yanı da blog yazmanın, hiç bilmediğiniz, bambaşka hayatlar sürdürdüğünüz; evli, çocuklu, mühendis, bekar, ev hanımı, bankacı, öğretmen, dükkan sahibi ... kişiler ile aynı noktada buluşabilmeniz, aynı konu üzerinde (çoğu zaman) hırslardan arınmış bir şekilde hemfikir olabilmeniz. Belki yemek de müzik gibi evrenseldir, ne dersiniz?


Çeşitli etkinlikler vasıtasıyla o kişiler ile bir araya gelip, yüzyüze tanışmak ise en keyiflisi; kimin kim olduğunu tahmin etme hali;  bloglardan, gelen yorumlardan, emek hırsızlığından, yarışmalardan vs. sanki yıllardır arkadaşmış gibi bahsedebilmek, en güzeli...


Ara ara bizlere bu imkanı sağlayanlardan birisi de bildiğiniz üzere Serkan Bozkurt ve okulu Chef’s Table. Metro Toptancı Market’in  davetiyle katıldığımız akşam yemeğinde hem yeni –(bildiğimiz ama bizzat görmediğimiz) blog yazarları olarak tanışma fırsatı bulduk, hem tanıdıklarımızla arayı kapattık, hem de yepyeni bilgiler öğrenip, salatamızı –tatlımızı pişirip yemeğimizi yedik keyif içinde...


Metro’ya gelince bir süper market olarak benim ilk göz ağrımdır, çünkü daha ben 8 yaşındayken açıldı ve oraya anne ile gidilmezdi, orası baba ile gezme yeriydi. Uzun uzun vakit geçirirdik ve annemle uğramadığımız bölümlere dolanırdık nalbur, ofis kırtasiyesi gibi... Babamla vakit geçirmek için ne kadar da ilginç bir seçim değil mi? Ama eğlencesi işte burada, her zaman görmediğin ürünler arasında ufkunu açmakta! (Elektrikli zımpara ya da fotokopi kağıdı ne kadar ufuk açar bilmiyorum ama keyifli günler var anılarımda.)


Adet ve kalite olarak artan, gelişen ürün gamı dışında Metro hala aynı hala Metro, gri yer döşemeleri, mont giydirecek kadar soğuk et-balık-süt reyonları, değişik sebze-meyveler ve Ege Otları ile tanışabileceğiniz reyonları ve ithal ürün stantları... Bir yandan gelişmeleri Metro Kurumsal İletişim Müdüresi Ayla Ceylan ve Bilge Ceylan’dan dinledik, bir yandan Serkan Bozkurt’un maharetlerini izledik.

Yanlış anlamayın sakın maharet dediysek bu gösteri maksatlı bir sis bulutu değildir, tütsüdür ve bu da - meraklı bakışları olan ve fotoğraf çeken blog yazarları eşliğinde - tütsülenmiş kıymalı tarhana çorbası...


Közlenmiş kırmızı biberli tarator eşliğinde baklava yufkasına sarılı porçini mantarlı ve trüflü börek...


Közleşmiş patlıcandan mücver üzerinde (sabırlı bir şekilde) “confit” yöntemi ile pişmiş kuzu tandır...


Mango, altın çilek, avokado, ceviz, zencefil turşusu ve akdeniz yeşillikleriyle hazırlanan salata ile sıcak tahinli kek ise bizlerin elinde çıktı ve sofradaki yerini aldı... 



Salata kendini tarifini ele veriyor ama gönlümü fetheden bu pratik kekin tarifini ise paylaşmadan edemeyeceğim.
  • 1 Yumurta sarısı,
  • 1 Yumurta,
  • 15 gr Toz Şeker,
  • 20 gr Tereyağ,
  • 20 gr Tahin,
  • 10 gr Bitter Çikolata,
  • 10 gr Un,
  • ¼ çay kaşığı Kabartma Tozu,
  • 1 dal Taze Nane,
  • 1 /2 çay kaşığı tereyağı ( pişirme kabını yağlamak için),
  • 1 çay kaşığı un (pişirme kabını unlamak için)
Öncelikle belirtmek isterim, bu tarif bir kişilik...

Tereyağı, bitter çikolata ve tahini ise benmari usülü altında sıcak su kaynayan bir tavada karıştırarak eritin, yumurta sarısı ile bir tam yumurtayı ve toz şekeri bir kap içerisinde karıştırın. Ardından çikolatalı karışımın içerisine dökün. Hızla yumurtayı pişirmeden karıştırın. Sonra un ve kabartma tozunu karışımın içerisine ilave edin. 


Kekik pişirileceği kabı  tereyağı ile yağlayın ve kenarlarına biraz da un serpin. 



Karışımı kaba doldurularak 180 derecede önceden ısıtılmış fırında 10-12 dakika pişirin. 


Dilerseniz yanında meyveli –sorbet kıvamında- bir dondurma ile servis edebilir, dilerseniz üzerini meyveli bir sos ile süsleyebilirsiniz.


İnsan tüm haftanın yoğunluğundan arınmak istediği bir Cumartesi günü bu lezzetlerden öte ne ister ki... Şef Serkan Bozkurt ve  o gün bize destek veren Chef’s Table Mutfak Okulu ekibine ve Metro Kurumsal İletişim Müdüresi Ayla Ceylan ve Bilge Ceylan’a bu keyifli gün için teşekkür ederim.

Keyifli günleriniz bol olsun (keki mutlaka deneyin) afiyet olsun...

5 Ağustos 2012 Pazar

Mutlu, sağlıklı yaşlar bana; tarifler ve hikayeler bloguma...


Bu sıcaklar, bu nemli günler beni bitirdi, iştahımı yitirtti; ben ben gibi yemiyorum son günlerde, hatta yiyemiyorum desem yeri... Yorgunluk geliyor yedikçe, uyku basıyor evet ama uyuyamadığım için sıcaklardan yediklerim de sindirilmiyor, yaman çelişkiler var anlayacağınız bünyede!

Evet ara ara -facebook’ta paylaştığım gibi- çıldırıp dünyayı yediğim doğrudur ama her geçen gün daha hafif yemekler/öğünler peşindeyim, bir sandviç hazırlayıp yanına bir şişe ayran kapıp sahile iniyorum mesela ve sonra yeteri kadar spor yaptığıma inanınca sandviçimi yiyorum çimenlerin üzerinde, üstelik çıplak ayakla, tüm günün stresini toprağa akıta akıta... Piknik evet, hem de hafta ortası, iş çıkışında!


Bazen seramik yüzeyi sebebiyle yağ gerektirmeyen ızgarada tavuk veya etin yanına domates, patlıcan, kabak gibi sebzeler ile bol baharatlı öğünler hazırlıyorum, biraz da mevsim sebze ve meyvelerinden salata ile...


Ya atıştırmalıklar hazırlıyorum kendime bir avokado ve biraz kraker ile... Hatırlarsınız belki bu tarifi.


Veya sadece bir salata! Domates, biraz roka ve yarım suda mozarellanın enfes uyumuyla... Ne kadar basit ama sunumu ne kadar da şık değil mi? Yemesi de evet bir o kadar keyifli!


İyi bakmam gerek kendime evet, hem spor yapıp hem de çılgınlar gibi yemekle olmaz, biraz porsiyonları azaltmak biraz da sağlık katmak gerek araya, ne de olsa 3’le başlayan yaşlar geldi çattı karşıma!


Mutlu yıllar bana ve dolayısıyla geçtiğimiz aylarda 2. yaşını bitiren bloguma... Evet yaz çocuğu olsam da benim sıcaklar ile aram yok anlayacağınız, sizin nasıl gidiyor, nasıl baş edebiliyorsunuz?

Keyifli, sağlık dolu, afiyette günler dilerim!

Gelecek yazı : Chef's Table, Metro Maceraları ve Mutfakta Yeni Tecrübeler...