5 Ekim 2011 Çarşamba

Genç bir yetenek, ilham veren tatlar ve bir mutfak okulu...

Son günlerde çok dertliydim, işten tam olarak sıyrılıp izin günümde ilham veren, ruhumu renklendiren, keyif veren tarifler üretemediğim ya da gezip de yiyemediğim için; biliyorsunuz iki tuş çevirip de sipariş vermek gücüme gidiyor benim, sanki yeteneğimi köreltiyor... Ama şansıma herşey denk düştü, elimi çabuk tuttum işlerimi bitirdim ve Cumartesi günü yaşının yarısı kadar olan meslek yaşantısına 15 ayrı ülkeden 35 madalya, kitaplar, (tarif değil) icatlar, yemek sırları sığdıran milli şef Serkan Bozkurt ’un butik yemek okulunun yolunu tuttum. Yeni bir şeyler öğrenirim sevdasıyla, ilk defa gideceğim work-shop’un konseptini bile sorgulamadım, “bir yolunu bulup geleceğim” dedim. Yorgunluktan elim adam gibi bıçak tutacak halde değildi, ama sorgulamadım. İyi gelir açılırım, ilham alırım diye düşündüm Chef’s Table’a vardım...

Meğer işe giderken, Dikilitaş'ta her gün önünden geçtiğim yer bir okulmuş... Kapı girişinde “mihenk taşı” misali her bir dönüm noktasının fotoğrafı... Ben ülkemizde bunca başarısı olan, böyle genç bir şef olduğundan habersizdim bugüne kadar; meğer 2009 yılında Cumhuriyet’imizin 86. yıldönümünde Cumhuriyet resepsiyonuna davet edilmiş, meğer 2005 yılında “Avrupa’nın en iyi genç şefi madalyası”nı kazanmış, meğer Avrupa’da Michelin yıldıza sahip bir restorantta çalışıp çeşitli yabancı zincir işletmelerin şefliğini yapmış...

Yemeklerine, mutfağına gelince ise; çok disiplinli, şeflik onun işi, bizim gibi aşk yaşamıyor tarifleriyle, o bir bilim adamı edasıyla yaklaşıyor sebzelere meyvelere, kimyasından hareket ediyor. Önlüğünü çıkarınca şefliği de son buluyor. Yadırgayabilirsiniz evet ama tarzı bu ve başarısını da buna bağlıyor. Zaten okulu Chef’s Table’ı da Türkiye’de ilk defa yemek yapmayı öğretmekten öte yemek yapmanın mantığını, kimyasını öğretmek için kurmuş Serkan Bozkurt.

Şef’in masası (Chef’s Table) ne derseniz? Metal aksamlı “U” şeklinde 16 kişilik teorik ve pratik eğitimin verildiği çalışma istasyonunun yanı başında, tam da mutfak koşturmacasına şahit olabileceğiniz yakınlıkta, 18 kişi oturma kapasiteli 4 metrelik ham meşeden bir masa... Pek çoğumuzun hayali belki de; uzun bir masanın çevresinde, geceyi güne bağlayacağınız sohbetler etmek arkadaşlarınızla ve yemek ama öyle doymak için değil sadece, ruhu da beslemek gerek elbette...Bir gün, neden olmasın?

Hayallere bir yana, mutfak sırlarından başladık, tariften tarihe daldık, durmadık mutfağa magazinel yaklaştık. Mesela yemeğe bir kompozisyon gibi yaklaştık; düşünün beyaz kağıt karşınızda hemen yazmazsınız değil mi tam tepesinden en aşağısına. İşte o güzelim beyaz tabaklar da aynı böyle kullanılmalıymış aslında, ikişer parmak her tarafından sunum kendini gösterecek şekilde tam ortaya... Nizam şart değil ama kendi için bir düzeni var mutlaka! Derken derken zeytinyağlıyı, yumurtayı, mutfakta hijyen kurallarını ve yıkama-pişirme tekniklerini dinledik, et ve pişirme metotları üzerine görüşmek üzere söz aldık!

Sohbet ettik ve yemek yedik. İnsan daha ne ister! Sohbetimize eşlik eden ve benim gibi diğer blog yazarı arkadaşlarıma da ilham verdiğini düşündüğüm tatlara gelince, işte hepsi sırayla karşınızda...

Pancarlı humus yatağında kadayıfa sarılı marine karides (zencefil ve misket limonu turşusu ile)

Asma yaprağında fırınlanmış abagannuş

Beğendi krep üstü kuzu ızgara (karanfilli nar jölesi ile)

Soslu kırmızı biber yatağıda smoked/tütsülenmiş köfte

Safran soslu sebze üzerinde baklava yufkasına sarılı sudak balığı

Zencefilli kayısı sosu ile bitter terin ve frambuaz sorbet

Rakılı dondurma

Biliyorsunuz böyle komplike isimli restaurant tipi tariflere zaafım var, hal böyle olunca daha da keyiflendim, edindiğim bilgiler ve aldığım ilham da cabası... En kısa sürede kendim de deneyeceğim, üstümdeki pasdan sıyrılacağım, kendime söz verdim. Üstelik ülkemizin genç yeteneklerinden olması bir yana, uzun süre sonra hayalleri peşinden koşan akranım biri ile tanıştım. Profesyonellik (galiba) benden geçti ama amatör ruhla yola devam etmek, bilgilerime yenilerini eklemek için ilk fırsatta bu sefer öğrenci olarak galiba ben Chef’s Table’ın yolunu tutacağım. Mesela restaurant tatlıları, neden olmasın?

Hayattan ,ilham veren tatlar almanız dileğiyle!

Not: Tüm fotoğraflar I-Pod "leme-leme" uygulamasında çekilmiş ve "pixlr-o-matic" ile düzenlenmiştir.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...