29 Mart 2011 Salı

Hoşgeldin bahar!!!

Geldi yine benim mevsimim... Ben bahar severim, yaz çocuğu olsam bile sıcak ile hiç kaynaşamadım, varsa yoksa biraz serin, biraz rüzgar, ara ara yağmur ve kesilmiş çimen, sürülmüş bahçe toprağı kokusu benim için! Yaz dediğin yapış yapıştır, en güzel yanı serin sulardır, o yoksa en kısa sürede ulaşabileceğin mesafede vay haline... Halbuki bahar öyle mi? Kış gibi soğuk değildir, tenin ile hava arası seyrektir; bir gömlek, bir kazak hiç olmadı elde gezen bir yağmurluktan ibarettir...


Yormaz havalar tazedir; ruha, göze, gönüle renk katar... Gelin çiçekleri gibi baharlar açar, “eski ağza yeni tat” deyip şen kahkahalar atarak afiyetle yiyeceğimiz meyveleri, sebzeleri müjdeler. Bahçeler sürülür, çimenler kesilir, bir de yağmur yağdı mı, ortalığı mis doğa kokusu kaplar...



Özledim seni bahar, ne iyi ettin de geldin; gri günler, kara geceler sonra kavuştuk sana. Lütfen hemen yaza koşma, biraz tadını çıkaralım, hasret giderelim, taze ve serin havadan biz de nasiplenelim, sabah çiğlerinde ıslanalım, keyiflenelim...



Ama yine de arayı açma, haberin olsun özlediklerimiz var. Dalından kopmuş taze bir aşk elmasına, acısıyla tatlısıyla her derde deva biberlere, hele hele mis kokulu üzümlere ve daha nice meyveye, sebzeye hasretiz ne de olsa!



Şimdi sırada erik var mesela, düğüne gitsek geline damada hediye edeceğiz, altın niyetine. Önce onlar ile ilgilen lütfen, bol olsun, herkes doysun. Sonra ver sihrini olsun yeni dünya, oradan karpuz ve kavuna sırasıyla...



Can verecek toprağın olsun, bize de hediyelerinle afiyet olsun!


Hoşgeldin bahar!

23 Mart 2011 Çarşamba

Haydi artık kışa veda... Sıra yine ıspanakta...

Aylar önce peşi sıra tarifler ile açılışı yapmıştık, kışa “merhaba” demiştik ıspanakla. Neler yapmıştık, önce bir hatırlayalım sırayla, sonra bu senelik kapanışı yapacağız ıspanak ve yanında farklı bir baharatla…

Sebzeli Meyveli Renkli Salata

Sütlü Peynirli Ispanak Sote

Sebze Suyuna Ispanak Çorbası

Ispanaklı Kurabiye

Kış bir türlü tam manasıyla gelemedi, gelmediği gibi de gidemedi; bugün güneşli ama tekrar soğuk bir gün. Malum ıspanak da hala tezgahlarda, devam edelim o zaman kaldığımız yerden ve bizim evde tercih edilen haliyle bir ıspanak yemeği pişirelim. Bize göre yemek ama yabancılara göre çorba olabilir pek ala… Ne de olsa bizde çorba içilir ama onlarda yenir, bol ve iri tanelidir, aynı bizim usûl sulu yemek gibidir. Siz nasıl isterseniz öyle yiyin ama yeter ki kış bitmeden, hele ki bu nispeten soğuk günde bir tas sıcak, vitamin deposu ıspanağı mideye afiyetle indirin.

Tane sumaklı ıspanak yemeği için malzemelerimiz;

  • 1 demet ıspanak
  • 1 adet soğan
  • 1 yemek kaşığı sumak
  • 1 yemek kaşığı salça
  • 2 ½ yemek kaşığı pirinç
  • 2 yemek kaşığı sıvıyağ
  • 1 çay kaşığı pul biber
  • Karabiber – Tuz
  • 4 ½ bardak su

Öncelikle sumak tanelerini demlenmesi için yarım bardak ılık suya koyun ve 15 dakika süre ile bekletin. Bu sürede, soğanları ince ince doğrabilir ve iyice yıkadığınız ıspanakları rastgele doğrayabilirsiniz. Ancak içerken/yerken zorluk çıkarmaması için yine de parçaların çok büyük olmamasına dikkat edin. Ayrıca pirinci de ıslatın ve süzün.

Yağ ısıttığınız tencerenizde öncelikle soğanları kavurun, soğanlar yumuşayınca salça ekleyin ve kavurmaya devam edin. Ispanak yapraklarını ekleyin ve diriliğini yitirene dek, yaklaşık 10 dakika süre ile kavurun. Baharat ve ardından da su ekleyerek bir taşım kaynatın. Son olarak pirinci ve taneleri süzerek elde ettiğiniz sumak ekşisini katın, yumuşayana kadar, 10-15 dakika kadar pişirin.

Ispanaklar gevşeyip, çorbamsı bir hal aldığında hazırız demek servise. Bu soğuk günde kendinize koca bir kase ayırın ve tadına vara vara fazla soğutmadan afiyetle yiyin.

Güneydoğu’ya özgü bir baharat olan tane sumak bugünün sürpriz eklentisi, kendisini çok severim. Bu haliyle de bildiğimiz ıspanak çorbasına bir Arap/Süryani esintisi katıyor ve bizim çorba oluyor "Pırtıke". Meğer ben bilmeden, oralara bile gitmeden, sırf ekşi sevdiğimden yöresel bir yemek pişirmişim de haberim yokmuş, Önder Şenyapılı sağolsun ODTÜ yayınlarından çıkan "Damakta Kalan Tatların Akılda Kalan Adları" isimli sözlüğü ile yeni bir şey daha farkettim.

Sumağa geri dönersek, ılık suda demler, koruk suyu veya limon suyu yerine, bazı zamanlarda, iyi gideceğini düşündüğüm tüm yemeklere az biraz ekşilik versin diye eklerim. Mesela siz de zeytinyağlı biber ve patlıcan dolmasının suyuna katabilirsiniz. Sıcak su ile ekşisini bıraktığı için sumak ekşisi de derler kendisine. Mutlaka deneyin siz de seveceksiniz.

Sofralarınız renk dolsun, afiyet olsun!

21 Mart 2011 Pazartesi

"İtalyan Aşkı - İtalyan Mutfağına Dair Bir Serenat"

Zeytinyağına bayılırım, sarımsağa, hamur işlerine ve migrenim olmasına rağmen peynirlere... Üstelik salt doymak için değil; uzun ve geniş bir masada aile fertleri ya da yakın dostlar ile vakit geçirmek için uzun uzadıya yenilen yemekleri de çok severim. Yoksa ruhumun derinliklerinde ben de bir İtalyan mıyım? İtalyan mutfağı dünyanın en zengin ve köklü mutfaklarından biridir, üstelik çizmenin başı ile sonu arasında da bölgesel olarak oldukça farklılık gösterir. Ama en nihayetinde hamur işleri ve sebzeleri ile herkesin aklını çelebilecek lezzet ve görsel güce haizdir.

İtalyan mutfağını bu kadar severken, yabancı kaynakların peşinde kitapçıları gezerken, bundan bir kaç ay önce raflarda “İtalyan Aşkı-İtalyan Mutfağına Dair Bir Serenat”ı gördüğümde kayıtsız kalmam beklenemezdi elbet. Bir yanda ailesinin hikayesini sevgi ile satırlara döken Zeynep Braggiotti, öteki yanda Binnur Akhun Önen tarafından yoğrulan İtalyan ekmekleri... Bu kitap ağız sulanarak okunmaz, baş ucunda tutulmaz da ne yapılır, siz söyleyin...

Üstelik onlar artık ödüllü; Mart ayı başında Paris’te 16.sı düzenlenen Gourmand World Cookbook Awards 2010′da Dünya Mutfağı Akdeniz kategorisinde Binnur Akhun Önen ve Zeynep Braggiotti, “İtalyan Aşkı” ile Dun Gifford üçüncülük ödülüne layık görüldüler. Tebriklerin peşi sıra iznimi kaptım ve kitaptan leziz sımsıcak bir tarif ile sizlere onlardan bahsetme keyfine eriştim.

Ne yapsam diye düşünürken, bu sabah taze ve sıcak bir ekmek yeme isteği ile uyandım. Kitabı önüme aldım, sayfaları karıştırdım ve Emilia-Romagna bölgesinden, yani çizmenin diz kapağı arkasına gelen yöresinden, Modena’dan pofuduk pideler pişirmeye karar verdim yani tigella...

Tigella için malzemelerimiz;

  • 2 bardak un
  • 1 çay kaşığı hazır/aktif maya
  • 1 küçük kahve fincanı süt (oda sıcaklığında)
  • 1 küçük kahve fincanı su (oda sıcaklığında)
  • ½ çay kaşığı tuz
  • ½ çay kaşığı şeker

Kaba sıvı malzemeleri, ardında da tuz, şeker, un ve maya olmak üzere kuru malzemeleri ekleyin.

Alışageldiğiniz şekilde yoğurmaya başlayın. Hamur uygun kıvama gelince dinlenmesi için yarım saat bekletin.

Dinlenen hamuru mandalina büyüklüğünde parçalara ayırın.

Unladığınız alanda hamurları yaklaşık bir santimetre kalınlığında açın ve dilediğiniz şekilde kesin. Ben bir kase kullandım ama bardak veya büyük kurabiye kalıpları da aynı işe yarayabilir.

Belirtilen malzeme ile 7-8 tigelle (Tigella’nın çoğulu) elde edebileceksiniz, ancak kestikten sonra kendilerine gelmeleri için yine en az 15 dakika dinlendirmelisiniz.

Dinlenen tigelle pişmek üzere yola çıkmaya hazır artık. Tavanızı bir parça tereyağı ile ısıtın ardında her bir tigella’nın her iki tarafını da bir kaç dakika pişirin.

Bu pidemsi ekmekler ile leziz bir kahvaltı edeceğiniz garanti ama başka nasıl tüketeceğiniz size kalmış, ben pideyi ortadan kesip arasına yumurta ekledim, peynir, domates ve biber ile renklendirdim. Ama, İtalyan mutfağı konusunda tecrübeli kişiler bu pideyi nasıl yer bilmek isterseniz, işte kitabı almak için bir sebep daha, devamı orada...

Evet ilk fırsatta hem yeni tarifler öğrenmek,hem bölge bölge İtalya’yı tanımak, hem de bir aileye dahil olmak için bir adet “İtalyan Aşkı” da siz edinin, 2.baskı yolda... Ayrıca lütfen Gourmand World Cookbook Awards 2010 sayfasını inceleyin; dünya mutfaklarından, tatlılara, sokak yemeklerinden,yaratıcı unsurlara, kütüphanenize katmak, ufkunuzu genişletmek isteyeceğiniz onlarca kitap çıkacaktır orada karşınıza, emin olabilirsiniz.

Mutfak aşkınız daim olsun, afiyet olsun!

17 Mart 2011 Perşembe

Anlat anlat bitmedi, şimdi de hamur işleri...

İnsan özel günler için, sevdikleri için pişirken daha bir hevesleniyor. Uzun uzun alışveriş listesi çıkarıyor; neyi hangi tabakta, nasıl sunacağını tasarlıyor. Pişirecekleri onu utandırmasın diye pimpirikleniyor. Mutfak saati kurmalar, sürekli pişti mi pişmedi mi kontrolleri, ya olmazsa diye malzeme yedeklemeler vs… Özel günler işte, hepimizin aşina olduğu. Nerde kalmıştık? Doğum günü kutlaması, evet! Kahvaltılıklara ek olarak neler pişirmiştim onlardan paylaşmaya devam edecektim bugün.

Peynirli sütlü börek için malzemelerimiz;

  • 6 adet yufka
  • 3 yumurta + 1 yumurta sarısı
  • 1 ½ bardak az yağlı süt
  • 2 yemek kaşığı tereyağ
  • 4 yemek kaşığı sıvıyağ
  • 1 şişe maden suyu
  • 2 su bardağı çökelek
  • ½ demet maydanoz
  • 2 tatlı kaşığı çörek otu, susam veya haşhaş tohumu

Öncelikle belirteyim bu börek çok pratik…

  1. Fırın tepsisini 1 tatlı kaşığı sıvı yağ ile yağlayın.
  2. Bir adet yufkayı yanlardan taşacak şekilde tepsiye yayın.
  3. 2 adet yufkayı el büyüklüğünde parçalara ayırın ve tepsiye eşit dağılacak şekilde serpin.
  4. Üzerine erittiğiniz tereyağ, süt ve sıvıyağ ile hazırladığınız karışımı dökün.
  5. Ardından ince ince kıydığınız maydanozlar ile harmanladığınız çökeleği ekleyin.
  6. İki parça yufkayı daha el büyüklüğünde parçalayın ve tepsiye serpin. Üzerine kalan sütlü yağlı karışımı dökün.
  7. Kenardan taşan yufkaları içe katlayın ve son kalan 6. yufka ile böreğin üzerini örtün. Yanda kalanları böreğin altına sıkıştırın ya da katlayın, yeterki tepsidekiler ile bir bütün olsun.
  8. Son olarak bir şişe sodayı tepsinin yanındaki boşluklardan tepsiye dökün. Tepsiyi streç film ile sıkıca kaplayın ve soğuk bir ortamda en az 3-4 saat bekletin.

Pişirme vakti gelip çattığında, önceden ısınması için fırınınızı 175°C’ ye ayarlayın. Bir adet yumurta sarısını fırça yardımıyla böreğin üzerine sürün ve dilerseniz haşhaş tohumu, susam veya çörek otu serpin. Böreğin üzerine seyrek olarak, bıçak ile minik kesikler atın. 30-40 dakika süre ile fırının alt raflarında kontrollü olarak üzeri gevrekleşene kadar pişirin.

Piştikten sonra 10-15 dakika dinlendirin ve dilediğinizce dilimlere ayırarak servis yapabilirsiniz.

Demiştim çok pratik ve farkettiyseniz tarifler yine kaşık, bardak. Peki eskiden olsa, bu tarif nasıl paylaşılırdı biliyor musunuz? “6 adet yufka, yufka adedi kadar yumurta, yumurta kabuklarının aldığı kadar süt ile yağ”… Nasıl ama? Şimdi bizlerde bir şımarıklık sormayın, dijital tartılar, “cup” ve mililitre uyumlu ölçüler, modern fırınlar daha neler neler… Eski tarifleri seviyorum, ne kadar doğal…

Anıları, ananeleri bir kenara bırakalım, tariflere devam edelim. Peynirli sütlü börek tamam, yine nişastalı limonlu kek yaptım, hatırlarsınız daha önce paylaştım. Ama bu sefer içine bir-iki avuç da yaban mersini kattım, dibe çökmesinler diye de önceden bir kaşık un ile harmanladım. Yaban mersinleri kekin tam ortasında kaldı, kalıbın altına çöküp de yapışmadı, keki kalıptan çıkarırken şeklini bozmadı.

Eski tarifleri sevdiğim kadar pratik önerileri de pek seviyorum ben. Hatta takip edenler biliyor, “Sütüme, sarelleme karışma!” facebook sayfasında da fırsat buldukça, yeni bir şeyler öğrendikçe, paylaşmaya devam ediyorum.

Daha bitmedi, takibe devam…

Keyif dolu günleriniz bol olsun, afiyet olsun!

15 Mart 2011 Salı

Pastası meyveli, doğum günü kutlu olsun!

Yılın en sevdiğim günlerinden biri bugün… Bugün biri doğdu, iyi ki doğdu, iyi ki büyüdü koca adam oldu, geldi sonra beni buldu… Evet evet! Doğru bildiniz! Beyefendinin doğum günü bugün, haliyle bir şımarıklık sormayın gitsin, haftasonundan bu yana istek parçalar peşi sıra, mutfak döndü karnavala!

Doğum gününü kalabalık kutlamak istedim, fırsattan istifade haftasonu, şehir dışında yaşayan ablam hariç (maalesef), aileleri bir araya getirdim. Onca kişiyi ağırlamak hiç dert değil aksine keyif inanın, ama beyefendiyi memnun etmek bir hayli zor… Geçen hafta boyunca kumrular gibi düşündüm durdum, “ne pişirsem onun için” diye! En sonunda işin içinden çıkamayınca sordum, aslında sormak gafletinde bulundum!

  • Canım neli kek pişireyim sana?
  • Sen neli sevdiğimi bilmiyor musun?
  • Tamam beyaz kek yapacağım da limonlu olsun mu?
  • Bana sorma yap işte!
  • Ama senin için pişiriyorum? Canın ne isterse o pişecek.
  • Onca zamandır beni tanıyorsun, pişir sürpriz olsun!
  • #$&%!!*??? (iç ses : Eee be adam arıza mısın?)

Hadi keki atlattık, kurabiye ve börekler tamam aklımda, ama geldik mi pastaya? Aynı yaygara bir defa daha… Yaşlandıkça nazlanıyor mu şu erkekler nedir acaba?

İşin eğlencesi bir yana, bugün aslen doğum günü olması sebebiyle kahvaltı günü assolist olarak sunulan çilekli muzlu pastaya en başta yer veriyorum!

Çilekli muzlu pasta için malzemelerimiz;

  • 2 kutu hazır pasta tabanı (4 kat)
  • 1 kutu muzlu süt
  • 4 adet orta boy muz
  • 3 su bardağı çilek
  • 2 yaprak milföy
  • Hazır tart jölesi

Vanilyalı pasta kreması için;

  • 3 su bardağı az yağlı/yağsız süt
  • 2 çay bardağı
  • 1 çay bardağı un
  • 2 yemek kaşığı mısır nişastası
  • 2 yumurta sarısı
  • 2 yemek kaşığı tereyağ
  • 1 paket vanilya

Vanilyalı pasta kremasını hazırlamak için vanilya hariç tüm malzemeyi sıra ile tencereye koyun. Orta ateşte karıştırarak pişirin. Karışım kaynamaya başlayınca, son kez karıştırıp, ocağın altını kapatın. Vanilyayı ekleyin ve tekrar karıştırın. Karışım ılınıncaya kadar, puding gibi üzeri donmaması için ara ara karıştırın, böylece soğumasını da hızlandırmış olacaksınız.

Krema hazır olunca pastayı hazırlayacağız standa/tabağa kelepçeli pasta kalıbı yerleştirin. Hazır kek tabanlarında bir adedini kalıbın içine yerleştirin. Keki 2-3 kaşık muzlu süt ile ıslatın. Ardında her tarafı kaplacak şekilde kremadan sürün, ince ince dilimlediğiniz muzları nizami bir şekilde yerleştirin, ikinci kat keki koyun ve aynı işlemi tekrarlayın. Sıra bu sefer çileklerde, sonra bir kez daha muzlu katman için aynı işlemlere devam.

En son keki koyunca, üzerini ince ince dilimlediğiniz meyve dilimleri ile gönlünüzce süsleyin. Ardından hazır tart jölesini paketin arkasında yazdığı gibi 2,5 su bardağı su ve şeker ile pişirin ve talimatlara uygun şekilde pastanın üzerine dökün, soğumaya bırakın.

İnce jöle katmanı donarken fırında milföyleri iyice gevrek hale getirin. Gevrek hale gelen 2 adet milföy dilimini ellerinizin arasında ufaklayın. İşin sırrı işte burada! File badem yerine, kelepçeyi çıkarınca biraz krema ile nemlendirdiğimiz pastanın çevresini ufaladığımız milföyler ile kaplayacağız ve aynı file badem görüntüsü yaratacağız! Buzdolabında birkaç saat bekletip, döndür döndür yorduğumuz pastamızı dinlendirince de hazırız!

Tüm çabaların sonunda börekler, kekler, kurabiyeler tekmili birden ortada… Benim yüzümde bir gülümseme, pişmesi gerekenlerin hiç biri beni yarı yolda bırakmamış (blogu var yemek yapamadı demesinler değil mi ama) yüzümün akıyla çıkmışım ve beyefendinin (doğum günlerini sevmemesine karşılık) güler yüzlü olması sebebiyle de mutluyum… Peki başka neler var fırından çıkma kahvaltılıklara ek olarak sofrada? İşte onlar sırayla! Yoğun koşturmaca sebebiyle detaylı olarak fotoğraflayamadım, bu seferlik affola, merak etmeyin ama telafi edilir zamanla…

İşi özü şu ki; Canım!!! İyi doğdun, iyi karşıma çıktın… Doğum günün kutlu olsun, yeni yaşın mutluluk dolsun! Daha nice yıllar boyunca yerin hep yanım olsun! Sağlıkla, huzurla, mutlulukla, hep bir arada…

Sevgi dolu sofralarınız olsun, afiyet olsun

9 Mart 2011 Çarşamba

Yöresel Lezzetler-2 : Avukma - Çingen Pilavı

Mecburen kısa bir ara verdim, nihayetinde nispeten iyileştim ve geri geldim. Bu süre zarfında yazmayı, paylaşmayı, okumayı elbette çok özledim. Güzel mesajlar geldi, pek çok kişi "geçmiş olsun" dedi, haliyle pek sevindim. Hastaydım hasta olmasına ama bu bir şeyler hazırlamama engel olmadı, “yat dinlen” ısrarlarına 15-20 dakikalık aralar ile karşı gelip ara ara kalktım ayağa, (ne yazık ki) tat-koku alamasam da şifa niyetine bir şeyler hazırladım kendime…
Bilen biliyor salata seviyorum, salata yemezsem kendimi doymamış varsayıyorum. Hani sürekli ayak üstü, ekmek arası yiyen insanlar “ev yemeği özledim” der ya; benim de özlemim yeşilliklere, salatalara. Bir gün araya açmayı gelmiyor onlarla… Ne demiştik, yeşiller mineral ve vitamin kaynağı, sağlıklı diş ve kemiklerin yapı taşıdır. Kırmızı, kalbinizi ve idrar yollarınızı korur, yaşlanmaya karşı etkilidir. O zaman tarifimize gelelim ve avukma, Aydınlılara göre çingene pilavı veya çökelek salatası nasıl yapılır görelim:
Avukma için malzemelerimiz;
  • 2 soğan
  • 2 domates
  • 1 salatalık
  • 2 sivri biber
  • ½ demet maydanoz
  • ½ demet taze nane
  • 50gr.- 3 tepeleme tatlı kaşığı çökelek
  • Sızma zeytinyağı
  • Tuz
  • Süslemek için nane yaprağı veya çörek otu
Öncelikle soğanları soyup ince ince doğrayalım ve tuzla yumuşayana dek iyice ovalım ve bir kenara alalım.
Soğanlar acılığını yitirip, yumuşayıp suyunu salması için beklerken; domates, salatalık ve biberleri küp küp ama dişe gelecek şekilde doğrayalım. Maydanoz ve naneyi yıkayıp ince ince kıyalım. Ben bunun için ay şeklindeki bıçaktan faydalanıyorum, tavsiye ederim.
Doğradığımız tüm malzemeleri bir kapta, suları birbirine karışması için iyice karıştıralım.
Ben salatanın mutlaka salata tabağı ile veya porsiyonlar halinde sunulmasından yanayım, ne de olsa kimsenin tuz, limon, yağ veya sos ölçüsü bir değildir. Bu yüzden avukmayı dilerseniz minik kaplarda üzerine çökelek ve çörek otu serperek ve zeytinyağı gezdirerek veya kare/çember ile şekil vererek misafirlerinize sunabilirsiniz.
Farklı tatların, dokuların bir arada olduğu zengin bir salata, üstelik yine evde olması kuvvetle muhtemel sebzelerle… Süslemek, sunmak size kalmış, takdir etmek misafirlerinize…
Afiyet olsun!

6 Mart 2011 Pazar

Mahkeme kararı değil, doktor tavsiyesi...

Gazetelerde görürüz ara ara "Yazarımız yıllık izinde olması sebebiyle bu hafta yazısı yayınlanmayacaktır" diye. Hep özenmişimdir o yazılara; bekleyeni, okuyanı bol, haliyle bilgilendirme gereği duyuluyor diye. Tamam kitlelere hitap eden bir yazar değilim, ben kendi halindeyim, ünvanım yok aslen ama yine de oldukça prensip sahibiyim. Yoğun iş hayatına ek olarak bir de gribal enfeksiyon ve bakteriyel konjonktivit ile mücadele halindeyim, bu sebeple Sütüme Sarelleme Karışma!!! ile aranıza mesafe girdi ilk defa...

Fotoğraf dunyagoz.com dan alınmıştır.

Şimdi iki dakika bilgisayar kullanmama yasağını delip, kendimden haber vereyim istedim. Basit bir dille ifade edersem, bilgisayar karşısında kuruyan gözlerim bir de mikrop kapmış üstüne. Benim başıma gelen sonucu öğrendiklerim size de yol göstersin diye, blog mevzum yemek olsa dahi, paylaşmak istedim özetle;

  • Bilgisayar kullanıcıları, göz kırpmaksızın uzun süre ekrana bakma eğilimi gösterdiğinden, göz sulanması azalır ve batma hissedilebilir. Bu sebeple maksimum her saat başı en az 10 dakika ara verin. Bu süreyi imkanınız varsa gözünüzü kapatarak veya uzak mesafelere bakarak geçirin.
  • Batma, yanma, kızarıklık şikayetiniz süreklilik arz ediyorsa doktorunuza mutlaka danışın.
  • Kuruluğu gidermek için doktorunuz size suni gözyaşı verebilir, kullanmayı kesinlikle ihmal etmeyin.
  • Annelerimizden çocukken sıklıkla duyduğumuz üzere, gözlerinizi ovuşturmayın, ellerinizi gözlerinizden uzak tutun. Elleriniz asla sandığınız kadar temiz değil, hele ki toplu taşıma araçlarını kullanıyorsanız. (Ahh! Ne tatlıdır bazen gözleri ovuşturmak, gerinmek değil mi?)
  • Başkalarına ait makyaj malzemelerini, "tester"ları hele ki göz kadar hassas bir organ için olanları kullanırken iki kere düşünün. (Hiç adetim değildir ama doktor tavsiyesi paylaşmak istedim.)

Benden bu kadar birkaç gün daha yasaklıyım, ama bu sefer mahkeme kararı değil, doktor tavsiyesi ile. İlk fırsatta herkes neler pişirmiş, gündemde ne lezzette ne yemekler, tarifler var bakacağım tek tek...

Şimdilik kış çayım elimde, uzaklara bakmaya devam...

Bana geçmiş olsun...

3 Mart 2011 Perşembe

Kışa inat, çok sıcak bol kalorili bir keyif...

Hoş geldin Mart! Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır diye boşuna dememişler senin için, bir geldin pir geldin doğrusu… Sayende bütün kış giyinmediğim kadar kalın giyindim bugün, hışmından korunmak için hazırlıklıyım. Bir de üşürüm, içim ısınsın diye bir içecek hazırladım kendime. Ama alışkanlık olmamalı, (blogun ve takipçilerinin alışmadığı kadar kalorili) lütfen havalar çabuk ısınsın. Kalori deposu bir içecek, tatlı ama acı; acısı farklı farklı bir kısmını dilinde hissediyorsun içerken, bir kısmını boğazının gerilerinde, içinde… Yandıkça ısınıyor, ısındıkça soğuğa aldırış etmiyor insan

Evet, sıcak çikolata hazırladım bugün, içine çeşit çeşit baharat kattım. Yaparken de aklıma 2000 yılında gösterime giren Juliette Binoche ve Johnny Depp’in başrollerini oynadığı “Çikolata” geldi hatta. Vianne (Juliette Binoche) ruhsuz, karamsar, hayata küsmüş müşterilerine yoğun, bambaşka hissiyatlar oluşturan sıcak çikolatayı ikram ederdi. Vianne’ın tarifinde krema (ben o kadar abartmadım) ve tarçın da vardı, bakalım tarifimde neler var…

Baharatlı sıcak çikolata için malzemelerimiz;

  • 80 gr. kuvertur bitter çikolata ( tercihen %70)
  • ¾ su bardağı süt (az yağlı)
  • ½ çay kaşığı toz zencefil
  • ½ çay kaşığı acı toz kırmızı biber
  • 2-3 adet kakule

Isınınca süt yapışmasın diye hafif ıslattığınız tencerenizde/cezvenizde 2-3 dakika sütü ısıtın, içine zencefil ve biber ile bıçağın yanı ile ezip, kabuğunu kırdığınız kaküle tanelerini atın, 2-3 dakika da ısıtın. Baharatın çözülmesi için kaynattığınız sütü kenara alın.

Sos tencerenize küçük parçalar halinde kırdığınız çikolataları ekleyin ve kısık ateşte yavaş yavaş eritin. Çikolata krema halini alınca içine sütü süzgeç yardımı ile dökün. Böylece baharat taneleri içerken sizi rahatsız etmeyecektir. Çırpmaya devam edin, çikolataların tamamı eriyene kadar çırpın, bu sırada iyice ısınacaktır.

Yoğun, baharatlı, siyaha çalan sıcak çikolatanızı, keyifle içeceğiniz bir kupaya koyun, kitabınızı alın ve iyi bir arka plan müziği eşliğinde fırsatınız varsa birkaç dakika mola verin; varlığınızın tadını çıkarın. Herkesin ara ara tatlıya, ara ara durmaya, dinlenmeye, nefes almaya ve arınmaya ihtiyacı var unutmayın…

Ama aynı zamanda bunun çok kalorili bir keyif olduğunu da unutmayın! Dediğim gibi alışkanlık yapmasın. Maksat serotonin seviyesini arttırıp huzur, mutluluk bulmak ise; portakal, mandalina, domates ve peynir de aynı içeriğe sahip, söylemedi demeyin…

Keyifli günler olsun!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...