24 Mayıs 2011 Salı

Taze otlar, soslar ve yazlık tatlar..

Sonunda beklenen mevsim geldi; konserve, dondurulmuş gıda mevsimi, stoklara tükenmeye yakın sona erdi. Açan çiçekler leziz meyvelere döndü; yepyeni meyveler, sebzeler tezgahlarda yerini almaya başladı... Siz de sulu, kütür kütür meyvelere hasretseniz benim gibi, yemek için sabırsızlanıyorsunuzdur elbette. Ebatına kanıp aldığınız çilekler tatsız, oldu dediğiniz erikler çekirdeği kırılan cinsindendir sizin de tabi. Bir de doymaz gözünüz alır da alırsınız, ertesi haftaya daha eldekileri tüketemeden, daha güzelleri tezgahlarda yerini alır ve sizin sebzeler, meyve can çekişir dolapta... Olmaz öyle, değerlendirmek gerek o çekirdeği kırılasacıları da!

Kendinden geçmek üzere olan erikler, ekşi mi ekşi; haydi kaynaşsınlar taptaze mevsimlik otlar ile bakalım ne çıkacak ortaya! Neye eşlik edecek soframızda...


Taze otlu erik sosu için malzemelerimiz,
  • 3 su bardağı erik
  • ¼ demet maydanoz
  • ¼ demet nane
  • ¼ demet dereotu
  • 1 adet küçük boy kırmızı biber
  • 4 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 çay kaşığı tuz
  • Tercihen : 1 adet misket limonu

Erikleri iyice yıkadıktan sonra tencereye koyun ve üzerini kaplayacak kadar su koyduktan sonra kapağını kapatıp 20-25 dakika süre ile haşlayın.


Erikler haşlanırken nane, dereotu ve maydanozları ayıklayıp iyice yıkayın.


Taze otları olabildiğince ince doğrayın ve ardından kırmızı biberi ine bir rende yardımıyla, aromasını da ortaya çıkarmak adına ince ince rendeleyin.


Erikleri kontrol edin, kabukları çatlamaya başlamış ve ezdiğinizde dağılıyorsa ocağı söndürebilirsiniz. Tencereden maşa veya kaşık yardımıyla süzerek alın ve dilerseniz bu ekşi suyu dolmalarınızda kullanmak üzere saklayın. Erikleri kabuklarından ve çekirdeklerinden ayırmak için bir süzgece alın ve bir tahta kaşık ile durmadan çevirerek ezin. Bir süre sonra kabukların ve çekirdeklerin tel süzgeçte kaldığını ancak süzgecin altına koyduğunuz kasenin erik püresi dolduğunu göreceksiniz.


Ezme işlemi bitince, eriklerin ekşiliğine bağlı olarak sıktığınız yarım ya da 1 limon suyunu, tuz, zeytinyağı, ince doğradığınız taze otları ve kırmızı biberi de erik püresine katın ve erik püresinin ılıklığı ile otların, kırmızı biberin tatlarının karışması için iyice karıştırın.


Dilerseniz sarımsak da ekleyebileceğiniz bu karışımı, ekşi müptelasıysanız, ekmek üstü tüketebileceğiniz gibi, benim tercih ettiğim şekilde patates salatası veya yeşil salatalarda da sos olarak kullanabilir, hatta ızgara balıkların yanında bile tercih edebilirsiniz.


Bir yemek kaşığı tabağınızı tatlandırmaya yeter de artar bile...


Üstelik hazır sos yerine bir kaç gün boyunca, her öğün sizi idare edebilir de!

Sofralarınız renk dolsun, afiyet olsun!

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Pratik önerilerle, hayat daha kolay değil mi sizce de?

Mutfağa dair uğraşlarım, ürettiğim tarifler, kısaca mutfak hallerim “Sütüme, Sarelleme Karışma!!!” ile birlikte gün yüzüne çıkarken demiştim ki “…uydurup tarifler, elde kalan malzemelerden neler neler üreteceğiz. Pratik öneriler ile hayatımızı renklendireceğiz…” Sözümde durdum, pek çok malzemeden pek çok tarif ürettim, hakikaten kıyıda köşe kalmış sebzeler ile soframı şenlendirdim.

Kendi kolaylaşan, şenlenen hayatımı da bugüne kadar satır aralarında sizlerle paylaştım, sıra pratik önerilere gelince de olabildiğince detaylı olarak da aktarmaya gayret ettim. Şimdi ise geçmiş aylara tekrar göz atalım ve pek çok pratik öneriyi bir arada görelim.

Pratik öneriler, hayatımızı kolaylaştıran, kendimize ayırdığımız vakte katkı yapan, lezzete lezzet kattığımız, bizi farklı kılan detaylar…

Sarımsaklı ekmek :

Ben eskiden sarımsağı yağda bekletirdim ya da çok minik parçalara ayırır ve ekmeğin üstüne serperdim. Artık lezzeti artırmak için fırından çıkarttığım hala sıcak olan, altın rengi gevrek ekmeklerin üzerine sarımsak sürüyorum. Eriyip giden sarımsak, sıcak ile ekmeye işleyen bir aroma! Çok leziz.

Çorba için kruton :

Haftasonları uzun ve keyifli kahvaltı edenler bilir, önce gözümüz doysun diye bol simit alırız. Sonra ne yapacağımızı şaşırız. Çorbaları kruton yerine gevrek simit ile servis edebiliriz. Bunun için kahvaltıdan kalan ve derin donudurucu duran simitleriniz varsa, ince ince dilimleyin ve 200 °C de 10 dakika fırınlayın. Farklı bir tat, farklı bir doku.

Çorba için sebze suyu :

Sebzelerin en faydalı, tüm vitamin ve minerallerin saklandığı yerleri kabuklarıdır, çorba yapmayacağınız zamanlarda bile, başka bir tariften arta kalan, iyi yıkadığınız sebzelerin kabuklarını, köklerini, baş kısımlarını bir tencerede direkt su için de veya buhar tenceresinde kaynatıp sebze suyu üretmek adına kullanabilirsiniz. Hatta bu suyu dökmeyip sakladığınız makarna suları ile de çoğaltabilir ve leziz bir çorba yapmak üzere kullanabilirsiniz.

Galeta unu yerine ekmek kırıntısı :

Ekmek kırıntısı hazırlamak için, ekmek dilimlerini robotta çekebilirsiniz. Taze ekmekleri en az iki kez kızartarak, parçalanmalarını kolaylaştırabilir ve daha ince parçalara ayrılmasını sağlayabilirsiniz. Galeta unu olmayan yerlerde bu ekmek kırıntılarını fırında hazırlayacağınız yemeklerde kullanabilirsiniz.

Buğday haşlarken :

İster aşure, ister salata için olsun farketmez! Buğdayları bir gece önceden sadece 20 dakika süre ile pişirin, süre sonunda kaynarken ocağı söndürün ve bir bardak buz gibi soğuk su ekleyerek tencerenizin kapağı kapatın. Sabah hepsi patlamış, tüketmenize hazır olacaktır! Böylece minik mutfak poşetlerine paylaştırabilir ve istedığınız an kullanabilirsiniz.

Şeker yerine muz :

Muzlu tarifler yapacağınız zaman şekerden tasarruf edebilirsiniz. Muzu ister rende/ezici isterseniz bir çatal yardımıyla ezin. Üzerini streç film ile kaplayın ve şekerini ortaya çıkarması için en az yarım saat süre ile bekletin. Aslında ne kadar şekerli olduğuna şaşırabilirsiniz.

Süt ısıtırken :

Süt ısıtmadan önce hatta ısıtacağınız tencereye/cezveye sütü eklemeden önce, tencereyi/cezveyi bir miktar su ile ıslatmayı deneyin. Böylece ısınan süt cezveye yapışmayacak ve temizlemesi kolaylaşacaktır.

Hamur işi yaparken :

Tarifte şayet süt varsa, sütü ekşitmek için içine sirke katalım ve 5 dakika süre ile dinlendirelim. “Neden?” derseniz; bu bir eski zaman tekniğidir. Eskiden insanlar sütü ekşitmek için bir-iki gün bekletirmiş, süt taze olduğu için de bozulmaz ama ekşirmiş, ancak şimdilerde marketten alacağımız pastorize süt açıkta bekletirsek bozulacağı için, içine bir parça limon suyu veya sirke katarak bu işlemi yapabiliriz. Ekşi sütün asidik yapısı hamur işlerine lezzet katacağı gibi pamuk gibi olmasını sağlayacaktır.

Meyveli kek yapmak :

Meyveli keklerin içine ekleyeceğiniz meyve taneleri dibe çökmesinler diye de önceden bir kaşık un ile kase veya poşet içinde harmanlayabilirsiniz. Böylece meyveler kekin tam ortasında kalacak, kalıbın altına çöküp de yapışmayacaktır, üstelik bu şekilde keki kalıptan çıkarırken şeklini bozulmayacaktır.

Pasta hazırlarken/süslerken :

Pastanın çevresini elbette kaplamak gerekli, bu iş için ideali çikolata parçaları veya file bademdir. Ancak elimizde bunlar yoksa yerine, kelepçeyi çıkarınca biraz krema ile nemlendirdiğimiz pastanın çevresine iyice pişip, gevrekleşen ve ufalanan milföyler ile kaplayabilir ve aynı file badem görüntüsü yaratabiliriz.

Nohut ayıklamak:

İster aşure yapacak olun, ister humus ya da sadece çorba, pek çokları için nohut ayıklamak büyük derttir. Kağıt mutfak havlusunun arasına nohutları koyun, havluyu ikiye katlayın ve hafifçe, bastırmadan havluyu dairesel olarak hareket ettirin. Havluyu açtığınızda göreceksiniz ki, nohut kabukları havluya yapışmış ve işinizi kolaylaştıracak şekilde ayıklanmış olacaktır.

Kuruyemiş rendelemek:

Bildiğiniz gibi kuruyemişler yağlıdır, mutfak robotuna yapışıp ziyan olmaması için 1 çay kaşığı un ile robotun haznesini unlayabilirsiniz. Böylece kuruyemişler robotun haznesine yapışmayacak ve zahmet vermeden aktarılabilecektir.

Bugünlük bu kadar ama ben sınırlı süre zarfında mutfakta pişirmek zorunda olduğum sürece gerisi mutlaka gelir takibe devam… Ama mutfağa yeni başlayanlar veya henüz staj yapanlar ara ara paylaştığım "pratik öneriler" için Sütüme Sarelleme Karışma'nın facebook sayfasını takip edebilirsiniz!

Yaşam paylaştıkça güzel, afiyet olsun!

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Yaz gelsin ne farkeder, çorba her mevsim pişer!

Mevsimler geçip gidiyor, ama soframızda içeriği değişse bile tarzı değişmeyen bazı öğeler hep var olmaya devam ediyor. Mesela salata, mesela pilav-makarna ve tabi ki çorba... Tamam, tam olarak yaz geldi diyemeyiz ama soğuk kış günlerinde biraz olsun sıyrılmış olsak bile, içimizi ısıtmak için değil belki ama daha hafif yiyerek doymak adına çorba arıyoruz soframız. Sizi bilmem ama en azından benim için böyle...

Dedim ya içeriği değişse bile çorba nihayetinde, ne demiştik bu işin ta başında: “kim sevmez ki çorba?”. Liste her geçen gün uzuyor, bizim evde pişen çorbaların adedi arttıkça artıyor. Maksat herşeyi çorba etmek değil elbet, ama biraz da merak edip işe girişmek; yemeği oluyorsa bir şekilde çorbası da olur pekala...

Terbiyeli bakla çorbası da işte bu merak peşi sıra denemelerden biri ve sonucu bence hoş... Siz de benim gibi biraz buruk, biraz ekşimsi tatlar seviyorsanız, zeytinyağlı baklayı yoğurtla yiyorsanız beğeneceğinize eminim.

Terbiyeli bakla çorbası için malzemelerimiz;

  • 250 gram taze bakla
  • 1 su bardağı yoğurt
  • 1 adet limon
  • 1 orta boy soğan
  • 1 yumurta
  • 1 çay bardağı maydanoz
  • 1 yemek kaşığı un
  • 1 yemek kaşığı tereyağ
  • ½ çay kaşığı toz kırmızı biber
  • Tuz- karabiber

Taze baklaları iyice yıkayıp ayıkladıktan sonra ince ince verev kesin ve yarım limon sıktığınız suya atın. Soğanı da yemeklik doğrayın.

Çorbaya kırmızı biber ile erittiğimiz tereyağı ekleyeceğimiz için, son zamanlarda mutfağın yükselen pişirme metotlarından olduğu üzere, biraz suyun içinde soğanları haşlayın. 2 dakika sonra baklayı da süzüp ekleyin ve bir kaç dakika kavurun.

Baklaların üzerine 4 bardak su ekleyin ve kapağını kapatarak pişirmeye bırakın. 15-20 dakika boyunca, yumuşayana kadar pişirin. Bu sırada un, yoğurt ve yumurta ile yarım limonun suyunu karıştırarak pürüzsüz bir karışım elde edin.

Baklalar hazır olunca, öncelikle bir kepçe tanelerinden alarak kenara ayırın ve terbiyenin kesilmemesi için bir kepçe de suyunu hafif hafif terbiyeye katın.

Tencerenin içindeki sebzeleri blender yardımıyla ezin. Blender ile işiniz bitince yavaş yavaş ve karıştırarak terbiyeyi çorbaya ekleyin. Arzu ettiğiniz kadar tuz, karabiber ve limon suyu ekleyin; bir taşım daha kaynatın ve kapatmadan önce ince ince doğradığınız maydanozu üzerine serpin. Dinlenmesi, demlenmesi için kapağını kapatın.

Servis yaparken, tereyağ içine ekleyeceğiniz kırmızı biber ile çorbanızın tadına tat katabilir ve hiç yağsız çorbanıza bu şekilde yağ eklemiş olabilirsiniz.

Zeytinyağlı bakla ya da favaya alternatif olarak bu hazmı son derece kolay sebzenin çorbası ile afiyetle doyabilirsiniz.

Afiyet olsun,

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Sonu tatlı bir hikaye, hem de çikolata tadında...

Bir, bir buçuk ay evvel henüz tanımadığım ama her soruma titizlikle, sabırla cevap veren Yasemin'in e-postası ile başladı her şey... Bilenler biliyor, Hayatın Ta Kendisi'nin sahibesi kendisi, bense bu alemlerin henüz yenisi; sordukça sordum bana teklif ettiği yarışma hakkında ona.


Onca sorunun ardından da tüm yoğunluğuma rağmen parçası olmayı kabul ettim çekinerek de olsa Maggi'nin "Yok mu bi' tabak daha?" sloganı altında düzenlediği lezzet serüveninin bir parçası olmayı. Neden çekindim? Belki vakit ayırıp pişirip, layıkıyla fotoğraflayamayacağım için, belki de başlık "Mutfağın Ustaları Yarışıyor!" olduğu için... Daha çok fırın ekmek var yemek gereken, daha çok kitap var yalayıp yutmak gereken... Ama bir şekilde çıktık yola!

İlk hafta teması ulaştı mail adreslerimize; lezzetin geleneği temasıyla çorba yapmamız bekleniyordu bizden.


Derken ikinci hafta maili geldi, demek ki ilk haftayı atlamıştım. İkinci hafta bir sürpriz istediler bizden, et/tavuk tarifi üretin dediler...


"Demek ki sürpriz yapabilmişim" dedim 3. hafta teması mailime ulaştığında... Bu sefer sıra sofraların eğlencesi makarnada. Tam bana göre dedim ve başladım hazırlıklara!


Ve son hafta geldi, heyecan dolu bekleyiş yerini sabırsızlığa bıraktı! İşte orada, posta kutumda beklenen e-posta! Aşkın çikolata haliydi son tema! Tatlıya hazırdım evet ama çikolata, çalışmadığım yerden geldi bu tema! Tatlı severim ama çikolata, ev yapımı pasta?!?! Kumrular gibi oturdum düşündüm.

"Aşk insana köşelerini kaybettirir, daha bir yumuşar, daha bir alttan alır hayatı; daireler çizer durur boş vakitlerinde kendi çevresinde ama çoğunlukla aşkın peşinde, işte bu yüzden köşesiz bu pasta... Ama inişleri çıkışları olur aşkın, her yol gibi gidilmesi-aşılması gerekli, işte onlar pastanın çevresinde, dizi dizi… Sonra, rengi kırmızı aşkın deselerde, masumane aşklar da vardır çevremizde, beyazlar içinde. İçi seni, dışı beni yakar misali kor ateşler gizlidir yüreğinde, taptaze çilek renginde… Bu iniş-çıkışlar, içindeki kor ateşler yorar insanı, güç gerekir takatsiz kalan yüreğine; işte bu yüzden bu pastada badem, fındık ile ceviz birlikte…" dedim içimden, başladım hazırlığa ve sonucu işte karşınızda...


Sonrası daha da farklı bir heyecan! Tüm blog yazarları, bu serüvene katılan herkes bir arada ve Sahrap Soysal karışımda. O anlatsın, ben dinleyeyim... Akıcı üslubu, hanımefendi duruşu, kelime dağarcığı ve bilgi hazinesi; baş döndürücü!


Bana gelince; ilk kez hobimi, kendi kendime eğlencem olan yemek pişirme halimi gösterdim o gün pek çok kişiye, ellerim titredi, ne de olsa bana özeldi ama şimdi karşımda arkadaşlar, yeni tanıdıklar ve jüri...


Sonuçta Maggi ve Mindshare ekibi çok keyifli bir organizasyon gerçekleştirdi, bizi "Mest" etti ve çikolata kazandı, aşk kazandı...


Zaten biz kadınlara hormonları hükmettiği sürece, hislerimiz kalbimiz daha çok bize yol gösterdiği sürece başka bir şeyin kazanması düşünülemezdi. Aşk ve çikolata insan daha ne ister ki?


Tijen, Aylin ve Zerrin ile mutfakta çalışırken, diğer arkadaşlar ile yemek yiyip, sohbet ederken, zaman su gibi akıp gitti, anılarımda çok keyifli yer eden bir gün daha bitti... Geriye o güne dair kareler ve gülümseten anlar kaldı, ki bence çok keyifli...


Ama gelin görün ki o günü benim için daha unutulmaz kılan ve yarışmanın sonucu kadar çok heyecanlanmamı sağlayan bir nokta daha vardı ki, o da mantar sosunda yeşilli tavuk sarmanın tüm misafirlere servis edilmesiydi. Kendi ürettiğim bir tarifin profesyonel bir mutfaktan çıkması, benim o gün o mutfakta pastamı hazırlamam, paha biçilmez bir keyifti... Üretmek için daha da şevk verdi!


Sahrap Hanım'ın tembihlediği gibi araştırmaya devam ederek, bilgi hazinesini zenginleştirerek, "oldum" demeden, keyfi yitirmeden yola devam etmenin, üretmenin zamanıdır şimdi...

Bana ilk defa profesyonel bir mutfakta çalışmak, yemek yarışmasına katılmak, o yarışmada birinci olmak gibi pek çok ilki yaşatan bu keyifli organizasyonun başından sonuna emeği geçen herkese ve o gün hiç fotoğraf çekemediğim için benimle fotoğraflarını paylaşan Pelin, Özge, Aylin ve Yasemin'e çok teşekkür ederim.

Keyif dolu günleriniz bol olsun!

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Tam zamanı, zeytinyağlı enginar!

Bazı tarifler vardır, göre-duya yıllar boyu, biliriz ezbere nasıl yapıldığını. Halka mal olmuş tariflerdir; kulaktan kulağa, dilden dile herkesin mutfağına girer ama her yöreye göre de farklılık arz eder. Biri sarımsak koyar, biri salça, biri yağda kavurur, biri yağını en son koyar. Mesela zeytinyağlı enginar, hepimiz biliriz... Kimimiz severiz, kimimiz şifa niyetine mecburen yeriz, kimimiz ağzımıza sürmeyiz ama pişirmeyi biliriz.

Eee! Zeytinyağlı enginar tarifi mi vereceğim size? Evet! Mevsimi gelmiş o kadar taze bezelyenin, körpe enginarın yer vermek gerek sayfalar arasında. Ama yine "Sütüme, Sarelleme Karışma!!!" dokunuşuyla biraz farklılaştırılmış halde...


Zeytinyağlı enginar için malzemelerimiz,

3 adet enginar
250 gr. taze kabuklu bezelye
2 adet orta boy havuç
1 orta boy soğan
1 diş sarımsak
1 limon
4 yemek kaşığı zeytinyağı
1-2 yemek kaşığı dereotu
1 küp şeker
Tuz

Tarife geçmeden açıklamak isterim, 250 gram bezelye elbette kabuklu haliyle, ayıklanmış hali 100 grama denk geliyor, o da standart bir su bardağını dolduracak kadar oluyor.

Öncelikle enginarları kararmaması için limonla ovuyoruz sonra kuşbaşı doğruyoruz, ardından soğanı rastgele doğruyoruz, sarımsağı bıçağın yanı ile bastırarak acısını çıkarıyoruz ve son olarak havuçları julyen doğruyoruz.


Ben bunun için spiral doğrayıcı kullandım, bu da oyuncaklarımdan biri, ben kendisini "sebze kalemtıraşı" olarak adlandırıyorum. Döndürdükçe havuç şekilleniyor, yemek yapmak zorunluluk olmaktan çıkıp, eğlenceye dönüyor! Merak edenler için adres, Esse - ürünü de detaylı olarak Gefu'nun orijinal sayfasında inceleyebilirsiniz.


Bu kadar oyuncaklardan bahsetmek yeter! Tarifimize kaldığımız yerden devam ediyoruz...

Soğan ve sarımsağı mutfak robotunda incecik kıyıyoruz.


Ardından tencerede 3 dakika 1 yemek kaşığı zeytin yağında sarartıyoruz. Bezelyeleri ekliyor ve iki dakika da onları kavuruyoruz son olarak enginarlar ile havuçlar. Havuç spirallerinin kırılmasını istemediğim için en son ekliyorum. Tuz ve şekerin üzerine 2-3 bardak da su ekleyip orta ateşte 20 dakika pişiriyoruz.


Zeytinyağı eklemek için zamanlama size kalmış. Ben zeytintyağı tadının varlığı hissetmek için ve parlaklığını yitirmemesi için pişme işleminin sonlanmasına yakın ekliyorum. Piştikten sonra arzu ederseniz limon dilimleri ve taze/kuru dereotu ile tatlandırabilir ve süsleyebilirsiniz.


Zeytinyağlılar hakikaten hayat kurtaran, pratik tarifler ve her zaman olduğu gibi standardın dışına çıkmak da bizlerin elinde. "Ben az yesem, yarım kafi..." diyen, sizi kırmamak için yiyen misafirleriniz oluyorsa; serviste zorluk yaşamamak, onların da sizi kırmadan tatmasını sağlamak adına bu metodu tercih edebilirsiniz mesela!

Sofralarınız renk dolsun, afiyet olsun!

Not: Takibe devam... Gelecek gönderi de sizlerle güzel bir haber paylaşacağım! Sabırsızlanıyorum, kelimelerimi derleyip, toplamaya çalışıyorum!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...