30 Haziran 2011 Perşembe

Çölyak, gluten ve karabuğday...

Tam olarak adını hatırlamasam da okuduğum bir kitapta çölyak hastalığının nasıl da zor teşhis edildiğinden, bu süreçteki bir hastanın psikolojik sorunları olduğu varsayılarak tedavi edilmekten vazgeçilmek üzereyken, yıllar sonra teşhis konduğunda yemek yemediğinden değil, yediği tahılların emilmediği için kilo alamadığından bahsediyordu. Gluten, işte bu problem... Gluten buğday, arpa, çavdar ve yulafta bulunduğu için bu gıdalardan ömür boyu uzak durmak gerekiyor. Yani teşhis konduktan sonra sakınmak insanın elinde...

O kitapta karabuğdaydan da bahsediyordu. O sıralar ülkemizde yok, hatta bu hastalığı da ilk kez duymuşum, ama aklımda yer etmiş. Mutluyum ki migrenimi tetikleyenler hariç, gıda maddeleri ile bir alıp veremediğim yok. Karabuğday sevdam da tamamen besleyici değerleri ve doyuruculuğundan. Evet pilavla pek aram yok ama iyi ki bulgur, karabuğday var; kendine has acımsı ama tok, doygun ve fıstıkımsı tadı ile sevdiklerim arasında...

Karabuğdaylı bulgur pilavı için malzemelerimiz,

  • ½ bardak karabuğday
  • ½ bardak bulgur
  • ½ bardak yeşil mercimek
  • 4 ½ bardak su
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 adet orta boy soğan
  • 1 tatlı kaşığı biber salçası
  • 1 tatlı kaşığı nane
  • Tuz – karabiber
  • Süslemek için : Maydanoz

Öncelikle belirtmeliyim bulgur ve mercimek çölyak hastaları tarafından tüketime elverişli mi bilmiyorum ve birazdan sizlerle paylaşacağım tarif tamamen benim karabuğday tüketme halim, dolayısıyla şayet gluten yememeliyseniz doktorunuza bu eklentileri danışmalısınız.

Tüm malzemeler elinizin altındaysa, öncelikle karabuğdayı eski usül ayıklayın, içinde genel gidişata aykırı bir hal-hareket varsa onları kenara ayırın. Dişçi ile uğraşmak istemeyiz durup dururken, değil mi?

Ardından mercimek ve bulgur ile karabuğdayı suyun altında karıştırarak yıkayın, tozundan arınsın, nemlensin.

İnce ince doğradığınız yemeklik soğanı 2 yemek kaşığı zeytinyağı koydunuz tencerede sarartın. Ardından biber salçasını ekleyin ve kavurmaya devam edin. Bir kaç dakika sonra ıslattığınız bakliyatı tencerenize ekleyin ve kavurmaya devam edin. Karabuğday alıştığınız pilavlık malzemelerin ötesinde su çektiği için 4 ½ bardak suyu da ekleyin ve kaynayınca altını kısın, ara ara kontrol ederek pişirin.

Mercimeklerin de piştiğine kanaat getirdiğinizde, nane ekleyip biraz karıştırın ve pilavınızı dinlendirin. Sıcak veya ılık olarak tüketebilirsiniz. Servis ederken de minik kaplara doldurup ters çevirerek, maydanoz ve kırmızı biber ile süsleyerek sunabilirsiniz.

Dediğim gibi, gluten ile probleminiz varsa öncelikle doktorunuza danışın. Yoksa ilk bulduğunuz karabuğday ile bu pilavı yapın. “Karabuğday nedir?” derseniz bir Google’da aratın, ben yönlendirmiş olmayayım. “Nerde bulurum?” derseniz Migros, Tansaş ve Makrocenter’larda kendisine rastlanabildiğini duydum. Karabuğdaylı tariflere yenisini ekleyebilirim, takibe devam...

Sağlık olsun, afiyet olsun...

24 Haziran 2011 Cuma

Tam bir avuç dolusu bakla, ne yapsam acaba?

Her zaman söylüyorum, herkes herşeyi olması gerektiği gibi yemek zorunda değildir. Bazen standartların dışına çıkmak, o sebzenin – meyvenin ne ile yakışacağını bildikten sonra formunda, pişirme şeklinde farklılıklara gitmek gerek. Yeniliklere açık olmak, bazen yenilik yaratmak gerek. “Aman elimin alıştığı şekilde tez zamanda yaparım, yerim; eski köye yeni adet getirme” demeyin. Lazım, ara ara kalıpların dışına çıkmak lazım. Hem insanın ufku genişler, hem de yeni bir şey için çaba harcadığından zihni rahatlar, yaptığı işe odaklanır. Yemek, alışkanlık olmaktan çıkar!

Öyle, böyle derken elimde tam bir avuç dolusu bakla… Ben onlara bakıyorum onlar bana! Çorbasını içmişim, zeytinyağlısını yemişim; elimde kalmış tam bir avuç dolusu bakla! Yıkıyorum, sonra ayıklıyorum başını, sonunu, kılçığını; yok bile pürüzü körpecikler

Sonra buharda 7-8 dakika arası haşlıyorum; az yumuşasın pişme süresi iyice kısalsın diye.

Ardında biraz daha yeşil kalsın istiyorum, hemen kararmasın diye, bir de doğarken ellerim yanmasın diye buzlu soğuk suya atıyorum.

Kıtır kıtırlar, istesem böyleyken bile zeytinyağı ve limon eşliğinde yiyebilirim. Ama ben ince ve verev olarak doğruyorum. Tabi bu tarifi hazırlarken, mutfakta her ne kadar ne yaptığımı bilir dursam da doğaçlama tavırlar var!

Verev doğradığım baklaları, bir-iki yemek kaşığı zeytinyağında, öncesinde bıçağın yanı ile ezilmiş sarımsağı kavurduğum yağda kavuruyorum. Ara ara karıştırıyorum 5-6 dakika boyunca. Sonra bir tutam, bir yemek kaşığı dolusu kadar dereotu kırpıyorum içine, kırmızı biber ve karabiber ile tuz serpiyorum üzerine. Buruk bakla ve baharat kokusu ile gevrek sarımsak kokusu hakim evde!

Taş çatlasın 15-20 dakika içinde işte size farklı bir meze. Yaz mevsimi ne de olsa, her yer sebze, hem de kızartma niyetine, kavurduk az yağ ile... Adına ne desek? “Bakla kavurması” uyar mı? Nasıl yesek peki? Üzerine biraz sarımsaklı yoğurt ile kırmızı biber ekleyerek ısıttığımız (yaktığımız) yağı döksek mesela…

Bence harika! Hem elde kalanları değerlendirmek adına, hem de alternatif tarifler eklemek için hafızaya… Dilerseniz meze, dilerseniz garnitür olarak bir tabak daha ekleyebilirsiniz artık sofraya.

Afiyet olsun!

21 Haziran 2011 Salı

Eski ağza yeni tat...

Mevsimler geçip gidiyor, zaman su gibi akıyor deyim yerindeyse... Her gün bir öncekinin aynı iken sadece düşüncelerimiz ile sıyrılıyoruz bazen diğerlerinden! Hayat çok güzel, güzelliğini farkedebildiğimizde ve yeni tatlar girdikçe hayatımıza daha da renkli ve zevkli.

Bu aralar bir öncekinin aynı günler silsilesi içindeyim, yemeği - kendime kızsam da- yaşamak için yemekteyim. Halbuki ben yemek için yaşayanlardanım ama yaşamaya çok da vaktim yok bu aralar, kabul edilebilir gibi değil ama gerçek!


Fakat tüm bu koşturmaca içinde tek keyfim, her sene ve hatta her mevsim olduğu gibi hayatımıza yeniden katılan lezzetleri bulabildiğim için sevinmek, mutlanmak, doya doya bir sonraki hafta aynı tatta olmayacağını bildiğimden yemek! Tekrar hoşgeldin süt mısır, hoşgeldin süt mısır kokulu sokaklar ve mısırcının mutluysan mutlandıran, sinirliysen asap bozan ritmi...

Eski ağızlara yeni tat olsun, afiyet olsun!

12 Haziran 2011 Pazar

"Sütüme, Sarelleme Karışma!!!" Artık 1 Yaşında...

Zaman su gibi akıp gidiyor; “yarın Pazartesi” diyoruz bakıyoruz çoktan Cuma gelmiş bile... Bir koşturmaca, sürekli bir hareket hali, uyumak bile alışkanlıktan, mecburiyetten. Yapmamız gereken onlarca iş, varmamız gereken onlarca yer var hayatta! Okul bitmeli, işe girilmeli, karar o yön değilse bile bazen toplum baskısı sebebiyle evlilik düşünülmeli, hadi evlendik diyelim “çocuk ne zaman” soruları mütemadiyen kibar bir “kısmet” ile geçiştirilmeli. Halbuki bir hamster misali çemberde dönülmemeli, herkes kendi yolunda özgürce koşabilmeli. Zorunluluklarla değil, gönlünce yaşayıp, istediği an durabilmeli insan.

Bu rutin, bu kısır döngü hayatımda varlığını hissettirip de mutsuzluk yaratmaya başladığı gün girdi hayatıma “Sütüme, Sarelleme Karışma!!!”. Karışılsın istemedim hiç yaptıklarıma, ben benim ne de olsa, istediğimi yerim, istediğimi dinlerim, izlerim, söylerim. Ama hayat bazen bizleri öyle yerlere getiriyor ki, bakmışsınız herkes gibiyiz; her gün kurulmuşcasına aynı yolda, benzer giysiler içinde ve benzer düşünceler gölgesindeyiz. Bu döngüden çıkmak adına, yapacak bir şeyler gerek insana, kendine ayıracak birkaç saat ya da...

Hobim, dinlenme durağım, eğlence kaynağım, “Sütüme, Sarelleme Karışma!!!” artık bir yaşında, hayati fonksiyonlarımın standartlaştığı bir zamanda renk kattı bana; onlarca tarif, onlarca kelime, onlarca fotoğraf saçıldı ortalığa. Ne mutlu bana!

Artık darlandığımda nefes alabildiğim bir yer var, içimden geçenleri kelimelere döktüğüm, tarifler ile sakinleştiğim bir güncem var. Üstelik beni yepyeni ortamlara soktu, yepyeni candan insanlar ile kaynaştırdı, sırf kendi için neredeyse adam boyu bir kütüphane yaptırttı. Yemek yapmak, çırpıp karıştırmaktan öteye gitti, tarifler tarihleri ile bütünleşti. Avucumdaki bu şişe aslında aldı beni avucunun içine, hayatımı değiştirdi deyim yerindeyse!

Ama daha çok yol var kat edecek, madem hobi hakkını vermek, yarı yolda bırakmamak gerek! Bu mumu üflerken dileğim şu geçen bir sene içindeki heyecanımı, keyfimi asla yitirmemem; zorunluluk olmadan aynı sakinlik ve neşe ile yola devam etmem!

Sizlere gelince; güzel yorumları, mailleri ve bizzat görüştüğümüzde içten cümleleri ile “Sütüme, Sarelleme Karışma!!!”yı takip edenler, destekleyenler; tüm güzel sözler için ve bu süre zarfında sütüme, sarelleme karışmadığınız için çok teşekkürler! Yorumlarınız şevklendiriyor, devam etmek için yüreklendiriyor.

Evet, ne diyorduk; “Yediğimden feragat etmem, ama formuma dikkat ederim, yeni şeyler denemek isterim ama bir o kadar da çekinirim diyorsanız doğru yerdesiniz... Ne istersek yiyeceğiz, yenilikler deneyeceğiz, pişirip fotoğraflayacağız, uydurup tarifler, elde kalan malzemelerden neler neler üreteceğiz. Bir de pratik öneriler ile hayatımızı renklendireceğiz, yazarken/yaparken yediklerimizi eriteceğiz...”

Afiyet olsun, sağlık olsun, hayatınız renk dolsun!

8 Haziran 2011 Çarşamba

30 dakika mola! Makarna ile enerji toplama...

Çok yoğun günler geçiyor, bir bakıyorum sabah olmuş bir bakıyorum akşam... Bu koşturmacada yemek zevkinden feragat etmemek, kıpırdamadan çalışmaya rağmen gönlünce yemek ise oldukça zor. İnsan hayatın dertlerinden arınmak adına biraz mutfakta mola vermek istiyor ama mola vakti uyku saati ile çakışınca o mola uzun ve ağır, kabus gördürecek cinsten olsun istemiyor.

Yemek, pişirmek, besinler ile uğraşırken ve yerken keyiften sakinleşmek... Tüm o koşturmaca ve yorgunluk arasında biraz sebze ve makarnadan başka bana iyi gelecek bir şey gelmiyor aklıma genel olarak! Ne de olsa makarna içeriğindeki durum buğdayı sebebiyle protein ve B vitamini açısından zengindir ve kompleks karbonhidrat grubundan olduğu için metabolizmada çabucak parçalanarak hızlı bir şekilde enerjiye dönüşerek kendinize gelmenize yardımcı olur.

Sebze soteli makarna için malzemelerimiz aslında dolabınızda hangi malzemeler varsa ondan ibarettir, benim genellikle seçimim ise;

  • 1 adet orta boy kabak
  • 1 adet orta boy patlıcan
  • 1 adet havuç
  • 2-3 adet taze soğan
  • 1 diş sarımsak
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 yemek kaşığı soya sosu
  • 1 tutam maydanoz
  • Karabiber, nane

1 porsiyon makarna paketin üzerinde yazan talimatlar doğrultusunda pişerken sebzeleri dişe gelecek şekilde doğrayın.

Tavaya zeytinyağını ekleyin ve yağa aroma katması amacıyla ince ince doğradığınız sarımsağı ekleyin. Ardından pişme sürelerini gözönünde bulundurarak sırayla havuç, patlıcan ve kabak ile ince ince doğradığınız taze soğanları ekleyin. Ara ara karıştırarak kavurun.

Sebzeler hazır olunca tuz yerine soya sosu ekleyin ve baharat ile çeşnilendirin.

Makarnanın suyundan da birkaç kaşık ekleyerek, sulandırabilir ve haşlanan makarna ile karıştırabilir ardında maydanoz ile süsleyerek kendinize hoş bir sunum hazırlayabilir ve afiyetle yiyebilirsiniz.

İş hayatınız, günlük yaşamınız ne kadar yoğun olursa olsun kendinize keyifli bir süre ayırmaktan çekinmeyin. Böylece hem biraz duraksayabilir, stressten arınabilir hem de keyifli bir yemek ile tekrar enerji toplayabilirsiniz.

Sağlık olsun, afiyet olsun...

Not: Görmüş olduğunuz makarna ölçüsü konu spagetti olunca porsiyon hesabı için... Tercihim bunca sebzeye haliyle bir porsiyondan yana oluyor. Bu ölçü bana hediye ama sizler Esse tarzı büyük züccaciye mağazalarında bulabilirsiniz.

1 Haziran 2011 Çarşamba

Yediğim, içtiğim bu seferlik bana kalsın...

Aylardır yemek yapıyorum, icatlar çıkarıyorum bir de üzerine fotoğraflayıp sizlerle paylaşıyorum. Bu sefer bir farklılık olsun, yediklerimi fotoğraflamıyorum ama iki arada bir derede sadece bir günlüğüne fırsat yaratıp nerede gezdim, neler gördüm, nerede yedim işte onu yazıyorum. Boşuna dememiş atalarımız; yediğin içtiğin senin olsun, gezdiğini gördüğünü anlat, diye…

Sözüm öncelikle İstanbul’da yaşayanlara, şayet haftasonu şehir telaşından bir mola almak isterseniz, aklınıza elbette ilk olarak Ağva, Şile, Adalar, Silivri gelecektir. Peki Kerpe? Bir sabah uyanıyorsunuz ve kendinizi TEM’e atıyorsunuz. Kocaeli’ne kadar gidip orada Kandıra çıkışından çıkıp Kandıra yoluna giriyorsunuz. Kandıra’nın dışından geçiyor artık yeni yol, siz Kefken tabelasını takip ediyorsunuz. 10 km. sonra yol ikiye ayrılıyor ve soldaki yoldan, yemyeşil ağaçlar arasında Kerpe’ye geliyorsunuz.

Ama tavsiyem, Kerpe’ye gelmeden köylülerin yol boyunca birbirinden güzel sebzelerinden alarak arabanızın bagajını doldurmanız ve hatta yol üstünde Babatepesi mevkiinde Naturel Piknik’de mola vererek hem doğa ile iç içe doğal bir kahvaltı etmeniz, hem de bu muhteşem varlıkları görmeniz…

Yediğim içtiğim benim diye boşuna demedim, boşuna beklemeyin kahvaltı tabağı fotoğrafı ama şunu söyleyebilirim 15 çeşit garanti; üstelik balın has kovandan çıkanı, tereyağının halis muhlis olanından!!!

Kahvaltınız bitince bırakın yine kendinizi yollara, varın Kerpe’ye. Son rampada denizi göreceksiniz, şaşırmayın! Ya da hırçın bilinen Karadeniz’in aksine, göl kıvamında sessiz sakin bir liman göreceksiniz ne de olsa, şaşırın! Sonra sapın orman yoluna, arabanızı park edin ve başlayın çam kokuları arasında, kır çiçekleri arasında bir yandan sağınızda kalan denize baka baka yürümeye!

Açıkırsanız tekrar yola koyulun ve balıkçıların, odun fırınında pişen pidecilerin-lahmacuncuların olduğu Kerpe merkeze gidin. Benim tavsiyem denize nazır, ağza layık Karagöz Restaurant. Mevsimin taze balıkları, tarlalardan yeni toplanmış mevsim yeşillikleri ve taptaze sebzelerden yapılan kızartmalar, mezeler. Açık hava bol gıda; ekmek bandırılası lezzetler ile donanır bir anda sofra...

Yemekten sonra yine yürümek lazım, değil mi ama? O zaman yürüyün Kayalıklara… Hatta varsa mataranız bir kahve alın yanınıza ve tadına vara vara, denize doya doya keyif yapın deniz kıyısında…

Unutmadan, “benim diyen restorana taş çıkarır benim yemeklerim” derseniz, orman içi, deniz kenarı pek çok piknik alanından da gönlünüzce faydalanabilir ve Karadeniz dalgalı olsada çoğunlukla süt liman olan bu sessiz koyda gönlünüzce bir gün geçirebilir hatta pansiyonlarda konaklayarak molanızı uzatabilirsiniz…

İşte size günü birlik bir mola, mutfak hep bizim ne de olsa…Keyif dolu bir yaz geçirmeniz dileğiyle!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...