29 Kasım 2010 Pazartesi

Biraz farklı ama, bu da piyaz sonuçta!

Geçen gün, söylemesi ayıp, (ayıp mı kaldı, sanki burada bunca tarif veren ben değilim) kuru fasülye vardı akşam menümüzde. Yemek sonrası, bir sonraki günün planını yaparken ise canımız köfte çekti; hayalimizde o köfteler tavada evir çevir pişti, şehriyeli tane tane beyaz pilav ile desteklendi, yanında salata veya piyaz yenilmeliydi! Hayal güzel de, biz piyazda takıldık, sanki iki gün üst üste yenmezmiş gibi “daha şimdi fasülye yedik” dedik!

Şımarıklık bu ya, laboratuvarımızda mutfağımızda hemen en acil ve lezzetlisinden bir formül geliştirip, bu sözüm ona karmaşaya son verdik! Bu vesileyle hem dolabımızda bekleyen, kendi ellerimiz ile topladığımız maydanozları, taze soğanları değerlendirmiş olacaktık, hem de başta kalsiyum, demir ve çinko olmak üzere pek çok vitamin-mineral açısından zengin tahıl ve bakliyat ile doyup, şifa bulacaktık...

Buğdaylı mercimek piyazı için malzemelerimiz,

  • ½ su bardağı buğday (pişmemiş)
  • ½ su bardağı yeşil mercimek (pişmemiş)
  • 3 adet taze soğan (yeşil kısımları dahil)
  • ¼ demet maydanoz
  • 3 yaprak kıvırcık salata
  • 1 çay kaşığı nane ve sumak
  • ½ çay kaşığı tuz
  • 2 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 adet limon
  • 2 yemek kaşığı kuru yaban mersini veya nar (Süslemek için)

Yeşil mercimek yemeği yaparken 40 dakika süre ile pişirdiğiniz mercimekleri, salata yaparken 30 dakika süre ile haşlamanız yeterli. Üstelik haşlayıp, sürekli olarak derin dondurucunuzda saklayabilir ve salatalarınıza bir kaç kaşık serperek, daha besleyici öğünler yiyebilirsiniz.

Buğdaya gelince, buyrun size pratik bir öneri ,ister aşure ister salata için olsun farketmez! Buğdayları bir gece önceden sadece 20 dakika süre ile pişirin, süre sonunda kaynarken ocağı söndürün ve bir bardak buz gibi soğuk su ekleyerek tencerenizin kapağı kapatın. Sabah hepsi patlamış, tüketmenize hazır olacaktır!

Mercimek ve buğday hazır ise yeşillikleri ince ince doğrayın.

Tüm malzemelerin harmanlanması için, bir kaseye yeşillikler ile buğday ve mercimeği ekleyin; limon, yağ ve gerekli baharatı da dökerek iyice karıştırın.

Servis esnasında, bu mevsimdeki domateslere güvenimiz olmadığı için, hem piyaza renk vermek hem de tadında ufak bir fark yaratmak adına kuru yaban mersini veya nardan destek alabilirsiniz...

Buyrun size hem besleyici, hem de farklı bir piyaz; içindeki her malzemenin sağlığımız için ayrı bir önemi var ve bu önemden taze soğan eklemediğiniz takdirde (ne de olsa toplantılarda kokmak istemeyiz) gün ortası öğünlerde de faydalanabilirsiniz. Zira lifli gıdaların sindirim sistemine iyi gelmesi bir yana; sinire, stresse de iyi geldiğini unutmayın, özellikle sabah-akşam birer doz İstanbul trafiğine maruz kalanlara öneririm!

İyi haftalar, afiyette günler...

26 Kasım 2010 Cuma

Kış kapıda, pırasa fırında...

Ben sebzeye, meyveye özlem duyanlardan, sonra da zamanı gelince kucak dolusu yiyip, bir türlü bıkmayan ve araya giren zamanın acısını doyasıya çıkaranlardanım. Mandalinaya doyamam, çileği sabırla beklerim, lahana çıkmadan fırınlanmış sarma hayalleri kurarım, patlıcan kebapları gözümde canlanır, Çanakkale domatesi, erik, şeftali vb. neredeyse tüm sebze ve meyveler için geçerli bu özlemim, aylar geçtikçe, her ay yeni biri eklenir hayallerime…

Dana, kuzu pek düşünmem ama; tazeler, yeşillikler, her tür bakliyat, mevsiminde yenmesi gerekenler ayrı bir güzellik bana göre! Mesela pırasa; neler yaparız onunla? Kıymalı pişiririz ekmek bandırır yeriz, çiğden doğrayıp salataya ekleriz, soğan yerine yemeğe katarız, havuç ve pirinç ile zenginleşirir zeytinyağlı yaparız, kavurur veya çiğden böreğe ekleriz... Bugün bir de fırınlayacağız ve pırasalı tariflerimiz arasına bir yenisini ekleyeceğiz.

Fırında soslu pırasa için malzemelerimiz;

  • 8-10 adet orta kalınlıkta pırasa
  • 150 gr. böreklik peynir
  • 50 gr. kaşar peyniri
  • 1 kutu küçük yoğurt (tercihen az yağlı)
  • ½ su bardağı esmer/kepekli ekmek kırıntısı
  • 1 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 yumurta
  • Tuz, karabiber

İyice yıkadığınız pırasaları, fırınlarken kullanacağınız kaba göre ayarlayıp, parçalara bölün. Kestiğiniz pırasalara, pişmesini hızlandırmak için, boyunca çizikler atın. Ardından 6-8 dakika süre ile haşlamak için su dolu tencereye atın. Buhar süzgecinde de benzer sonucu elbette alabilirsiniz, ancak bekleme süreniz 4-6 dakika arası artacaktır.

Haşlanma süresinin sonuna doğru fırınınızı 180 °C ‘ye ayarlayın ve önceden ısınmaya bırakın.

Ayrı bir kasede, pırasaların üzerini örtecek sosu hazırlamak için; yoğurt, böreklik peynir, yumurta, baharat ve kaşar peynirin bir kısmını iyice karıştırın.

Haşlanan ve nispeten yumuşayan pırasaları, önceden yağladığınız fırın kabınıza dizin. Hazırladığınız sos ile pırasaların üzerini kaplayın, ardından ekmek kırıntıları ile kalan kaşar peyniri de sosun üzerine serpin. (Ekmek kırıntısı hazırlamak için, ekmek dilimlerini robotta çekebilirsiniz. Taze ekmekleri bir iki kez kızartarak, parçalanmalarını kolaylaştırabilir ve daha ince parçalara ayrılmasını sağlayabilirsiniz.)

Fırının orta/alta yakın raflarını tercih ederek, 35-40 dakika süre ile veya üzerine kızarıncaya dek fırınlayın. Fırın saatinizi kurun ama ara ara kontrol etmeyi unutmayın!

Çok da zahmetli olmadığını düşündüğüm yeni bir tarifle, işte karşınızda, bildiğiniz pırasa! Yeniliklere açık olalım, çünkü mevzu yemek olunca açıklık güzeldir, damak tadımız, menü/tarif arşivimiz gelişir. Peki “bu yemeği nasıl değerlendirebiliriz?” derseniz… Et ile arası olmayanlar için tahıllı bir salata ile desteklendiği takdirde az yağlı olmasından hareketle harika bir öğün olabileceğini düşündüğüm bu tarif, et yemeklerinin yanında da garnitür olarak sunulabilir.

Son olarak, test edildi ve onaylandı; sunum esnasında bir tutam kuru nane de serpebilirsiniz…

Sebzeniz, meyveniz eksik olmasın; sağlık olsun, afiyet olsun!

24 Kasım 2010 Çarşamba

Patates için zahmete girmeye değer!

Havalar bozdu, yine soğuklar geliyormuş. İyiydik, ama neden aramıza kara bulutlar girdi ki güneş ile? Beni zaten, biliyorsunuz, böyle havalar mahvediyor, günlük güneşlik değil aksine kapalı havalar… Havalar kapanınca otomatik olarak açılan bir iştahım var çünkü benim! Zaptedilmesi zor ve kolay kolay memnun edilemeyen bir iştah; çok riskli, şişmanlamaya-kontrol kaybetmeye meyilli.

Hal böyle olunca, ara öğünlerine dikkat ediyorum ve az biraz yemek için sabretmek gereken tarifler ile uğraşarak vakit geçiriyorum boş zamanlarımda. Bünyemin çığlıklarını bastırmasını, her gördüğü yemeğe saldırmamasını sağlıyorum! Kesmedi mi, önce koca bir bardak su içiyorum, oda sıcaklığında, oyalansın mide yemek pişerken diye…

Fotoğraf http://eaves.ca 'dan alınmıştır.

Su demişken, tarife geçmeden önce; tekrar altını çizeyim, su içmeyi kış geldi diye ihmal etmeyin. Farkında değiliz ama su her halükarda cildimizden buharlaşmaya devam ediyor. Su vucüdumuzun temel yapı taşlarından, spor yapıyorsanız şayet başlamadan evvel koca bir bardak için, 1 saatten uzun süre spor yapacaksanız aralarda da az az için, vücudunuzu susuz bırakmayın! Susuz kalmanın, yorgunluk ve sindirim problemlerine sebep olduğunu unutmayın!

Su ile yorgunluğu kovduk, gelelim kötü havaların/günlerin moral veren sebzesi patates ile yapacağımız peynirli patates köftesi için malzemelerimize;

  • 500 gr. patates - ~4 orta boy
  • 100 gr. böreklik peynir
  • 4 adet taze soğan – yeşil kısımları dahil
  • 3 yemek kaşığı dereotu
  • 1 yemek kaşığı limon suyu
  • 1 yumurta
  • Tuz, karabiber
  • Hazırlarken elleri unlamak için 2 yemek kaşığı un
  • Pişirmek için 3 yemek kaşığı yağ

Patatesleri iyice yıkayın ve soyun, pişmesini hızlandırmak için kuşbaşı dilimleyin ve haşlanmaya bırakın.

Patatesler haşlanırken, yeşillikleri ince ince doğrayın.

Bir kap içinde püre olacak kıvamda yumuşayan patatesleri ezin, içine böreklik peyniri, ince ince doğradığınız dereotu ve taze soğanları, yumurtayı, baharatı ekleyin.

Tadını keskinleştirmek için bir yemek kaşığı da limon suyu katın ve tüm malzemeler harmanlanana dek karıştırın.

Karışımdan bir tepeleme yemek kaşığı parçalar alın ve unladığınız ellerinizin arasında önce yuvarlayıp ardından bastırarak yassı köfteler hazırlayın. Bu malzeme ile yaklaşık 10-13 tane patates köftesi elde edeceksiniz.

Önceden ısıttığınız ve yağladığınız tavada önlü-arkalı renk değiştirene kadar pişirin.

Pratik diyemeyeceğim biraz zaman alıyor ama leziz ve bu, ruha iyi gelen, tarif için uğraşmaya değer bence! Özetle bu köfteyi yiyince siz de farkedeceksiniz ki kalbe değil; sakinliğe, huzura giden yol mideden geçiyor…

Huzurlu öğünler, afiyette günler!

22 Kasım 2010 Pazartesi

Küçük ve lezzetli mücevherler...

Yine uzaklara gittim; kokladım, dinledim, sakinleştim ve bu sefer gelirken peşimde Doğa Ana’dan sırlar getirdim. Az daha yağış düşer, kış da çetin geçmez ise; harika sebzeler, meyveler, mucizevi güzellikler yolda... Ben baharda açacak çiçeklerin, dinlenen toprağın nefes alışlarını dinlerken fısıldadı kulağıma Doğa Ana, ama önce kışa özel lezzetler varmış sırada, onları doluşturdu kollarıma!

Bizlere bahşettiği kış güzellerinden biri; taze, toprağı üzerinde geldi mutfağıma! Ben onlara elma diyemiyorum, zamanı gelmişti kendim ayırdım doğadan, ellerimle akıttım topraklarını, onlar benim yer elmaslarım! Çirkin ve kaba görüntülerine karşılık pişince pamuk gibi ve lezzetli...

Onları temizlerken “ne yapsam” diye düşünmedim, aksine biri geldi aklıma ilk, Tijen İnaltong! “Mutlaka” diye düşündüm “Mutfakta Zen kitabının içinde benim bu dinginliğimi pekiştirecek bir tarifi vardır! Bu elmasların değerini artıracak, tadını damağımda baki kılacak bir tarif.”

Yanılmamışım! İşte aradığım tarif, hem yerelmalı hem de alışılmışın dışında, bildik tüketim şekline aykırı! Yani tam Sütüme Sarelleme Karışma!

Yer elmalı humus için malzemelerimiz;

  • 350 gr. yer elması
  • 3 çorba kaşığı zeytinyağı
  • ½ su bardağı süt (az yağlı)
  • 1 ½ su bardağı haşlanmış nohut (kabukları soyulmuş)
  • ½ tatlı kaşığı kimyon
  • 2 çorba kaşığı limon suyu
  • 3 diş sarımsak
  • Tuz, kırmızı pul biber

Yer elmalarını iyice temizledikten sonra soyun ve yumuşayana dek haşlayın.

Haşladığınız yer elmalarını süt ve yağ ekleyerek robottan geçirin.

Ardından haşlanmış ve kabukları soyulmuş nohutları, baharatı ve limon suyu ile sarımsakları da ekleyerek pürüzsüz bir karışım olana dek karıştırmaya devam edin. Kıvamı katı olursa seyreltmek için nohutun haşlama suyundan ekleyebilirsiniz.

Sunumu renklendirmek için, benim tercih ettiğim gibi ekstra pul biber ve maydanozdan faydalanabilir ve kızarmış ekmek dilimleri ile misafirlerinize bu pamuk dokulu, iç ısıtan lezzetti tattırabilirsiniz. Ne kadar kolay ve ne kadar lezzetli değil mi? Bu tarif insana bol bol nohut haşlattırıp, dolapta saklattıracak cinsten!

Sevgili Tijen İnaltong’un bizzat izniyle yayınladığım bu tarif ve bunlar gibi hem damağa, hem de kalbe hitap eden onlarcası “Mutfakta Zen”de. Yalnız kaldığınızda biri anlatsın siz dinleyin, farkedin, aydınlanın istiyorsanız bence en kısa sürede edinin bir adet siz de; çünkü İnaltong bizi, bize, bizim değerlerimiz ile anlatıyor ve bu arada ne fırsatlar kaçırdığımızı gözler önüne seriyor. Bu kitap sayesinden mutfaktaki halinizi tekrar gözden geçirebilir, yanıbaşınızda olan ancak farkında olmadığınız güzellikleri farkedebilir, yemek ile ilgili herşeye ve küçük mutfağınıza daha da bağlanabilirsiniz.

Sebzeler, meyveler; küçük ve lezzetli mücevherler ile keyifli, afiyette günler,

19 Kasım 2010 Cuma

Ne çıkar ufacık bir kaçamaktan?

Sürekli olarak sağlıklı beslenen, düzenli diyetisyen kontrolünde olan veya sağlıklı beslenmeyi yaşam tarzı olarak benimsemiş insanların bile dönem dönem kaçamak yapmaya meyili vardır. Aklımıza soslar, patates kızartmaları, abur cuburlar düşer ara ara, sonra ver elini hazır gıdalar! Evet kabul edin, özellikle kadınlar, bazen hepimizin aklının çelindiği günler yok mudur?

Ne çıkar ufacık bir kaçamaktan” deriz, hatta motivasyon için beslenme uzmanları bile bunu önermiyor mu? İşte böyle günleri bile nispeten daha zararsız kılabiliriz. Yanlış okumadınız, bir kaç dakika, el altında duran bir kaç pratik tarif ile en azında yağ-tuz deposu hazır soslar yerine, daha sağlıklılarını hazırlayıp, lezzeti yakalayabiliriz...

Birazdan detayları ile paylaşacağım, bir porsiyon patates cipsi ve bir porsiyon baharatlı ızgara tavuğuma eşlik eden tartar sos için malzemelerimiz,

  • 5 yemek kaşığı süzme yoğurt
  • 1 yemek kaşığı mayonez
  • ¼ su bardağı kornişon turşu
  • 1 taze soğan
  • 1 yemek kaşığı kapari ( isteğe bağlı)

Turşu ve yeşil kısımları da dahil olmak üzere yeşil soğanı ince ince doğrayın.

Ardından süzme yoğurt ve mayonez ile karıştırın. Kapari varsa evde bir yemek kaşığı aroma katması için karışıma ekleyin.

Yarım saat süre ile, özellikle taze soğanın rayihasını yoğurta vermesi ve biraz sulanması için sosu buzdolabında bekletin, bu süre içinde sosunuzun beraberinde tüketmek istediğiniz atıştırmalıkları hazırlayabilirsiniz. İşte bu kadar pratik ve neredeyse her an hepimizin evinde olabilecek malzemeler ile...

Bu sosu not edin, unutmayın, hem pratik hem de nispeten daha sağlıklı bir bandırmalık (dip sos). İlerleyen zamanlarda bu sosun yakıştığı diğer tarifleri de paylaşacağım. Ve gerçekten kaçamak olması için, beraberinde abur cubur tüketme sıklığını olabildiğince seyrek tutun, zira beslenme uzmanlarınız ile sorun yaşamak istemem!

Gelecek tarifler abur cubur olmayacak, takibe devam! Mutlu atıştırmalar, tadını çıkarın...

Afiyet olsun.

15 Kasım 2010 Pazartesi

Renkli tabaklar, sağlıklı sofralar...

Hobileriniz nelerdir?” Bu soruya verilecek yanıt bence yaşa bağlı değişiyor. Bu yaşlarda yürümek/pilates, yemek namına her şey, kitap okumak diye cevap veririm. Ortaokul yıllarında sorulsa, şuursuzca bir şekilde çok mühim aktivitelermiş gibi, TV izlemek, arkadaşlarım ile (saatlerce) telefonda konuşmak, bilgisayar oyunları oynamak, saçlarıma bakım yapmak derdim. Ama ilkokul çağlarında sorsaydınız fasulye/bezelye ayıklamak, yumurta çırpmak, çatal-bıçak kurulamak/yerleştirmek diye yanıtlayabilirdim sorunuzu!

Gülmek yok! Üstelik hem bizim evde, hem de anneannem kadar yakın, yıllarca ve hala bana portakal kabuğu rendeli şekerli kurabiyeler yapan bir komşumuzun evinde, oyun aralarında (iş, oyun ya o zaman) hobilerime zaman ayırırdım. Öyle ki yumurta çırpıcının anısı var bende, kendi evime de bir tane aldım, hem de kırmızı…

Yine anılardan çıktık yola, her yol nasıl Bağdat’a çıkıyorsa benim ki de varıyor mutfağa… Bugün çırpmıyoruz ama çarpıcı bir tarif yapıyoruz. Zamanında pazardan alıp, dondurduğumuz bezelyeler ile aramızdaki buzu eritiyoruz ve arpacık soğanlı kremalı bezelye yapıyoruz. Malzemelerimiz,

  • 10-12 adet arpacık soğan
  • 2 su bardağı bezelye
  • 1 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 2 yemek kaşığı krema
  • 3/4 su bardağı su
  • 1 yemek kaşığı tepeleme un
  • 2 yemek kaşığı maydanoz
  • 1-2 yemek kaşığı limon suyu
  • Tuz-karabiber

Bezelyeleri çözülmesi için ılık suya koyabilir veya tarifi hazırlamaya başlamadan önce bir süre tezgah üzerinde bırakarak çözülmelerini sağlayabilirsiniz. Bezelyeler çözülürken soğanları ayıklayın ve arpacık soğanların boyutlarına bağlı olarak ikiye veya dörde bölün.

Ardından sadece bir yemek kaşığı yağ eklediğiniz teflon tavada 5 dakika süre ile soğanları kavurun. Soğanlar kavrulduktan sonra tavaya bezelyeleri ekleyin ve 3-4 dakika ara ara karıştırarak kavurun, sonrasında su ekleyin. Orta ateşte 10-12 dakika süre ile bezelyeleri, ara ara kontrol ederek pişmeye bırakın.

Ocağınızın harına bağlı olarak, tavada su biterse ayrıca ekleyebilirsiniz. Bezelyeler pişip, suyu azaldığında ise un ve kremayı çırparak hazırladığınız karışımı tavaya ekleyin. Karışımın topaklanmaması için ise ara ara karıştırın, 1-2 dakika pişmesine ve kıvamının artmasına izin verin.

Un çiğliğini yitirip bezelyeler de piştikten sonra, son olarak ince doğradığınız maydanozları, tuz ile taze çekilmiş karabiberi ve yemeğin tadını keskinleştirmek için damak tadınıza uygun ekşi seviyesine göre 1-2 yemek kaşığı limon suyu ekleyebilirsiniz.

Dilerseniz protein, karbonhidrat, fosfor, potasyum, A-B1 vitamini ve lif zengini yani sağlık dostu bu sebzeden hazırladığınız tarifi garnitür olarak et yemeklerinin yanında sunabilir dilerseniz de makarna ve pilavlarınızın yanına servis esnasına ekleyerek tabaklarınıza renk katabilirsiniz. Unutmayın! Et varsa sofrada, yeşil bir sebze, antioksidan niyetine, mutlaka olmalı yanında...

Tabaklarınız renk dolsun, afiyet olsun,

12 Kasım 2010 Cuma

Takıntılarımı azalttım, artık "mutlu aşçı"yım!!!

Hepimizin takıntıları vardır, günlük hayatın her anında takıntılarımız takılır peşimize, biz farkında değilizdir ama kendimizi çevremizdekiler ile karşılaştırınca farkederiz aslında dar ettiğimizi dünyayı kendimize. Benim mutfaktaki takıntıma gelince (her alanda daha çok var emin olun) dondurulmuş gıda tüketmemek (idi)… Milföy hariç, ama nedense ona da o gözle bakmıyorum. Kendimi bildim bile, yazın dondurur kışın tüketiriz barbunyaları, domates sularını, patlıcan közlerini, bezelyeleri… Tüketmemem hem bu alışkanlıktan, hem de dondurulmuş gıdanın hatalı saklama koşulları sebebiyle çözülüp tekrar donması ile oluşacak risklerden dolayıdır. Gerçi misafirlikte, restoranlarda mutlaka yemişimdir. Ama bizzat, bu kadar çok çeşide bir arada neredeyse ilk kez şans verdim ve mutluyum!

Evet ben mutluyum, bugüne kadar kendi küçük mutfağımda mutlu bir aşçıydım, artık serfitikalı bir “mutlu aşçı”yım. İglo ile Pratik Lezzetler Etkinliği'nin 13.sünde Hobimle Mutluyum Lezzet Okulu'nda "mutlu aşçı" belgesi aldım.

Genelde hafta içi, iş dışı hayata, etkinliklere gündelik diğer koşturmacalardan, vakit ayıramazken hem işinin ehli kişilerden yeni şeyler öğrenme fikri hem de teklifin konusunda uzman biri olan Tijen Aktay’dan gelmesi sebebiyle iş çıkışı düştüm yollara, vardım Kalamış’a…

İlk defa bu kadar kapsamlı olarak denediğim için dondurulmuş gıda, reklam olarak algılanmasın ama deneyimlerimi paylaşacağım burada. Bir bebeğin ilk kez katı gıdaya geçmesi gibi tane tane, tadına vara vara yedim Alaska mezgiti ve somon balıklarını, hatta alışkanlık bu ya, kılçık çıkar korkusu ile itina ile çiğnedim. (Korkularım çok yersizmiş halbuki). Ürünler çeşit çeşit, prenses patates ve kalamar gibi bir kısmı çözdürülüp, anında pişirildiği gibi tüketime hazır; bazıları ise sanmayın ki çözdürüldüğü gibi tüketilecek.

Standart bir yemek hazırlar gibi donmuş ürünlerin de hakkını vermek gerek ve halen Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü'nde eğitimine devam eden eğitmenimiz Barış Ayketin hakkını verdi dondurulmuş gıdaların, bizlere de öğretti. Sonuçta ortaya tadı, dokusu ve kokusu hiç de yapay olmayan, leziz bir menü çıktı.

Tarifleri ilerleyen zamanlarda, detaylı olarak “Sütüme Sarelleme Karışma” tarzında elbette paylaşırım ama bir özet geçersek,

  • Kırmızı körili, balık köftesi yaptık; küp doğranmış Alaska mezgitlerini soğan,kişniş, köri ezmesi, limon kabuğu rendesi, limon suyu ve zeytin yağı ile mikserde karıştırıp misket şeklini verip tavada çevirdik.

  • Limon, zeytinyağı, çeşitli baharat ve sarımsak ile hazırladığımız Fransız sosu ile çeşnilendirdiğimiz somon balıklarını ızgara yapıp; yanına, evde kolaylıkla bulabileceğiniz pek çok sebzeyi julyen doğrayıp diri bırakacak şekilde garnitür halinde ekleyerek sunduk.

  • Son olarak da somon, mezgit ve karides ile deniz ürünleri yahnisi hazırladık. Bunun için sarımsak, havuç, domates suyu, piyaz soğan, maydanoz ve pek çok baharattan da destek aldık.

Nihayetinde, her şey bir yana, çok keyifli bir akşam geçirdim! Başta ürünlerin hangi teknoloji ile hazırlanıp, nihai tüketiciye kadar getirildiği olmak üzere, mutfağa dair yepyeni şeyler öğrendim.

Ayrıca günün stressinden uzaklaştım ve takıntılarımın adedini azalttım, Tijen ile uzun uzun sohbet etme fırsatı buldum, sayesinden; güleryüzlü, gerçek bir mutlu aşçı Pelin ile Şef Barış Aytekin ve güleryüzlü çalışma arkadaşları ile tanıştım. Ben hobimle zaten mutluyken, bir de çok “mutlu aşçı” oldum!

Mutlu günler dilerim,

10 Kasım 2010 Çarşamba

Ambalaj atıkları çöp değildir!!!

Afiyetle, keyifle yiyoruz yemeklerimizi doyuyoruz doymasına ama hep sıra geliyor toplamaya, sakince yediklerini hazmetmek isterken insan başlıyor yine bir koşturmaca... Her evde böyle değil mi ama? Bir de mutlaka biri laf atar ortaya “Biz yedik Allah artırsın, sofrayı kuran kaldırsın"diye, sonra iş başa düşer bir anda!

Haydi toplayalım masamızı, atalım çöplerimizi ama önce bir inceleyelim ne çöp ne değil diye?

Mesela cam, plastik, metal, kağıt/karton ve kompozit (içecek kartonu, cips çerez paketi) gibi ambalaj atıkları çöp değildir!

Onlar geri dönüştürülebilir, böylece doğal kaynaklarımız ve çevre korunur, enerji tasarrufu sağlanır, ülke ekonomisine değer katılır, iş olanağı yaratılır... Yani ıslak çöpünüzden ayrı paketlediğiniz ambalajlar ile nelere nelere vesile olursunuz!!!

Bu kapsamda Çevko’nun Yerel Yönetimler ile beraber sürdürdüğü iş birliği kapsamında artık kent sakinlerinin ambalaj atıklarının toplanacağı kendi apartmanlarına özel bir günü var.

Ambalaj atıklarımızı ayrıştırmak için belediyeler, her haneye (~50 x ~90 boyutlarında) yine geri dönüşüm ile üretilmiş torbalar dağıtıyor. Bu torbaları bir hafta süre ile ambalaj atıkların ile dolduruyor ve bize ayrılan gün apartman görevlimize teslim ediyor veya çöp kutusuna atıyoruz. Geri dönüşümlü olması sebebiyle torba, rengi ve dokusu itibariyle diğer torbalardan ayrılıyor.

50 x 90 bizim aileye yetmez diyenler, buyrun size bir kaç metot!

  • UHT süt ve meyve suyu kutuları tüm katlama yerlerinden açın
  • Pet şişeleri üstlerinden bastırarak elinizle presleyin ve kapağını sıkıca kapatın.

Bu şekilde yerden ne kadar tasarruf ettiğinize şaşıracaksınız, üstelik bu uygulamayı çocuklarınız ile yapabilir ve onlara geri dönüşüm bilincini oyun ile karışık aşılayabilirsiniz!

Alışkanlık olana dek ıslak çöp yani diğer atık poşetlerinizi kontrol etmeye devam edin, farkında olmadan yoğurt kapları, salça kavanozları yanlış torbaya gidebilir ve bu alışkanlığı edinince ıslak çöp hacminizin de ne kadar azaldığına şaşıracaksınız. Ayrıca mutfak ile de sınırlı değiliz, çamaşır ve kişisel bakım ile ilgili ürün ambalajlarına da dikkat!

Bizim apartmanımızda böyle bir uygulama yok diyenler;

  • Plastik, metal, kağıt ve karton atıkların toplandığı mavi kumbaralar
  • Renklerine göre cam atıkların toplandığı yeşil-beyaz kumbaralar

artık her caddede var, sizler de atıklarınızı bu kutulara atabilir ve bu bilincin apartman sakinlerine de duyurulması amacıyla apartman yönetiminizle iletişime geçebilirsiniz.

Aman ne uğraşacağım, ben mi kurtaracağım dünyayı!!” demek yerine herkes en az bir kez denerse şayet;

  • 1 ton cam tasarrufu ile 100 litre petrolden,
  • 1 metal içecek kutusu ile 100 watt’lık bir ampulün 20 saatlik çalışarak harcadığı enerjiden tasarruf edeceğiz ve
  • 1 ton kağıt/karton tasarrufu ile 17 ağacın kesilmesini önleyeceğiz.
  • Ayrıca plastik atıklardan elyaf, su borusu ve marley üretimine destek vereceğiz.

Ben sizi ikna edemediysem detaylı bilgi için Çevko’nun Yerel Yönetimler veya Kadıköy Belediyesi Atık Yönetimi sayfasını inceleyebilirsiniz.

Unutmayın Doğa Ana’nın bizimle paylaşacağı daha çok lûtfu var yeter ki biz onun imkanlarını kısıtlamayalım, bize mucizelerini sunmasına engel olacak davranışlarda bulunmayalım!

Doğa dostu günler dilerim,

8 Kasım 2010 Pazartesi

Farklı mutfaklar, değişik tatlar...

Meyve, sebze pazarlarına ek olarak, market gezmeyi de, raflar arasında adım adım ilerlemeyi de seviyorum ben. Yeni ürünleri inceliyorum; içeriklerine, sodyum oranlarına, vitamin, mineral, besin değerlerine tek tek bakıyorum. Koşarak market alışverişi yapmayı hiç sevmiyorum, mecburiyetten koşacak olursam eğer ikinci hatta üçüncü tura çıkıyorum çünkü mutfakta baskı altında çalışabiliyorum ama markette koşamıyorum. Market, pazar alışverişi keyiftir benim için aceleye gelmez; gelirse, bazı malzemeler benle eve gelemezler, olay mahalinde unutulur, gözden kaçarlar...

İşte böyle raflar arasında gezerken artık farklı tatlara da denk gelir olduk, yurt dışında ne var artık ülkemizde de var. Çok mu lazım, ne gerek var? Pekala şart değil, yerel lezzetlerimiz elbet bize yeter, ama değişiklik olsun; hem yeniliklere açık olmak, farklı tatlar denemek iyidir, damak zevkimiz, lezzet ufkumuz gelişir...

İşte böyle gezerken denk geldiğim soslardan biri “Worcestershire”. Son 1 ayda pek çok yemeği hazırlarken desteğini aldım onun, şişenin sonuna bir gelelim bizzat kendim hazırlamayı deneyeceğim. Neler var içinde merak edenler için söyleyeyim soğandan, karanfile, hardal yaprağından, ançueze, pekmezden demirhindiye kadar pek çok malzeme...

Elimizde Worcestershire gidelim haydi mutfağa, kremalı hardallı arpacık soğanı çorbası için malzemelerimizi sayalım bir yandan da;

  • 15 adet arpacık soğanı
  • 2 diş sarımsak
  • 1 ½ yemek kaşığı zeytinyağı
  • 2 yemek kaşığı un
  • 3 bardak tavuk suyu
  • 2 bardak su
  • 1 tatlı kaşığı hardal
  • 2 yemek kaşığı krema
  • 1 yemek kaşığı Worcestershire sosu
  • Karabiber- tuz

Öncelikle arpacık soğanları temizleyip, kabuklarını soyun ve ince ince dilimleyin. Soğanlar çorba ile eriyip gidiyor ama rahatsız olacağınızı düşünüyorsanız dişe gelmeyecek kadar ince doğrayabilirsiniz, tamamen zevkinize kalmış...

Tencereye yağı ekleyin ve ısınınca soğanları 5 dakika süre ile kavurun. Sarımsağı ekleyin ve 1 dakika da sarımsak ile soğanları kavurun. Ardından unu ekleyin, 2 dakika süre ile unun çiğliği gidene dek kavurmaya devam edin.

Kavurma işlemi bitince tavuk suyu ile suyu ekleyin. Tavuk suyunuz az ise veya daha çok tavuk tadı gelsin isterseniz yine aynı şekilde su miktarı ile toplamda 5 bardak olacak şekilde dengeleyebilir ya da 5 bardak su ile 2 adet tavuk bulyon da kullanabilirsiniz.

Alışıldığı üzere çorbayı bir taşım kaynatın ve altını kısın 15-20 dakika süre ile soğanlar yumuşacık olana dek pişmeye bırakın.

Süre sonunda tuz, biber ve Worcestershire sosunu ekleyin, ardından hardal ve kremayı... Kremayı da ekleyip karıştırınca, artık ocağın altını kapatabiliriz.

Buyrun size bir öneri, çorbamızı kruton yerine gevrek simit ile servis edeceğiz. Bunun için kahvaltıdan kalan veya deep-freeze'de duran simitleriniz varsa, ince ince dilimleyin ve 200 °C de 10 dakika fırınlayın.

Mis gibi bir çorba, yumuşacık soğanlar, kıtır simit dilimleri; farklı tatlar, dokular bir arada...

Afiyet olsun!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...