1 Ocak 2013 Salı

Kararlar sıralansın, yeni yıl başladı!

Yepyeni bir yıl daha başladı. Hani diyorlar ya "bembeyaz bir sayfa", al baştan sil baştan, istediğini yap, yapamadığın varsa koy sıraya gün olur çıkart ortaya; olmadı mı istediğin gibi vazgeç bırak sana göre değilmiş, yeter ki dene, yeter ki iste... İşte böyle yaz boz tahtası misali yepyeni bir yıl daha karşımızda; ne var bir öncekinde farklı, aslında yok insana kalmış farkı ne de olsa...

Bu sene neler olacak hayatımda ya da sadece bu blogda? İtiraf ediyorum, kararlar var kafamda, ama eskisi gibi olmayacak orası kesin, ilk fırsatta bir şeyler değişecek, beni bilenler fark edecek, belki daha ben olacak ya da toz olup havaya karışacak... Kim bilebilir ki? Bir şeyler olacak, ne de olsa yepyeni bir yılın umudu var ruhumda, gazı desek ya da daha doğru aslında! Onu da zaman ispat edecek bana...


Şimdi şükretme zamanı... Zor bir sene geldi geçti bitti, bitmiş olsun gitmiş olsun! Bu satırları yazamadığım süre zarfında yaşadığımız her sıkıntı 2012 de kalmış olsun, sağlık olsun! Umutla daha çok umutla çıkıyoruz bu sene yola; nefes aldığımız için, sağlıklı ve bir arada olduğumuz için şükrederek başlıyoruz yeni yıla!

Yaşananlar, olasılıklar, yeni yıl gazı ruhu, tüm bunlardan hareketle kararları sıralama vaktidir artık; 2012 de neyi eksik yaptım, neden ders aldım, 2013 neyi düzelteceğim ve en önemlisi KENDİM için neler yapacağım... Arsızım bilen biliyor, bildiklerim gördüklerim, öğrendiklerim bana yetmiyor! İşte ilk karar budur! Zaman yönetimi; artık başı kesik tavuk misali vaktim yok diye gezmeyeceğim. Saat 23:05'te nasıl bu satırları yazıyorsam, dahasını da yapmayı bileceğim...

Haydi bakalım çıkıyoruz yola, rast gele!
Mutlu, huzur dolu, sağlıklı, afiyetle... Sevdiklerimizle daha nicelerine...

25 Kasım 2012 Pazar

Hayat öğrendikçe güzel!


Bu aralar çok açım, ruhum tatmin olmuyor. Daha yeni tatilden geldim, onlarca müze sergi gezdim; yok nafile hala gezip göresim çok. Yepyeni tarifler öğrendiğim yeni dergilerim, kitaplarım var; yetmiyor ruhum daha fazla okumak, daha fazla araştırmak istiyor. Yediğim önümde yemediğim arkamda olmuyor, bu damak yepyeni şok edici tatlar ile karşılaşmadıkça tatmin olmuyor; baharatçıya gidiyorum yeni tatlar buluyorum, bir sonraki yine yavan geliyor. Eğitimler oluyor, dikkat kesilip dinliyorum, sokağa çıkınca “bu da bitti sıradaki” diyorum. Dedim ya ruhum aç, ne yapsam olmuyor, 24 saat yetmiyor. Uyumamanın bir formülü olsa ya uyumam okurum, yazarım, araştırırım. Öyle bir açlık baş gösterdi bu aralar, doymak çok zor.


Bu yüzden kırk parçayım, çantamdaki anahtarı bulana kadar bulmaca kitabından, not defterine, iş-güç evrakından, yemek tarifine her şey dökülüveriyor tezgah üzerine! Halbuki bir yoluna sokabilsem işleri, bir sıra oluşabilse keşke ruhum da dinginleşecek, zihnim de; haliyle ben de...


Her an herşey aklımda, işte bu gibi günlerde gelen etkinlik haberleri oluyor maille. Baştan diyorum ki “o gün çalışıyorum” (bu arada bahse konu gün Cumartesi) sonra inatlaşıyorum kendimle, “gitmeliyim, kendime gelmeliyim, hep iş olmaz arada kendime vakit ayırmalıyım”. Böyle bir mücadele sonunda geçen hafta kendimi EKS Mutfak Okulu’nda buldum işte, “Emsan ile YemekGünleri”nde... Ne de güzel oldu. Onca yetişemem düşüncesine, vaktinde aldım soluğu istasyon başında önlüğümle...


Sadece markaları tanımak adına değil, hem günümüz hem de geleceğim şeflerinden bir şeyler öğrenmek adına bu etkinlikler biz yemek severlere o kadar güzel oluyor ki; hem kulağımıza bir kaç yeni bilgi küpe oluyor, hem de öğrenirken pişirdiklerimiz de cabası...


Bu keyifli günde neler pişirdik neler? Zeytinyağını tuz, karabiber ve safranla iyice karıştırıp ince dilimlediğimiz balık filetoları marine ettik ardından kereviz, portakal kabuğu ve pek çok sebze ile soteledik ve sebzeli balık çorbası da diyebileceğimiz bouille a baisse hazırladık.


Yanına evde de yapmayı çok sevdiğim, pratik olduğu kadar besleyici ve doyurucu tavuklu ve sebzeli noodle hazırladık.


Kesmedi, düdüklü de buğdaylarımızı haşladık, közlenmiş kırmızı biber, maydanoz, nane ve yeşil soğanı ince bir şekilde doğradık ve ceviz de katıp, mis gibi bir cevizli buğday salata yaptık. (Bu satırları yazarken de buğday mutfakta pişiyor, yarın kendisi öğle yemeği olarak salata olup, işe gidiyor.)


Ardından enfes bir final için sufle hazırladık. En kısa sürede tarifi ayrıca paylaşacağım, hem pratik hem de leziz; misafir gelmesine 5 kala elinizin altında durmalı cinsinden...


Hepi topu 3 saat size bahsettiğim bu zaman dilimi ama işte beni kendime getirdi. Aç ruhum üç saatliğine zırıldamayı kesti, kesti kesmesine ama kapıdan çıktı gene başladı. Ne olacak benim bu halim? Nedir sizce tedavim? Haydi ama “şımarıklık” demeyin! Daha çok görmeli, bilmeli, öğrenmeli halimi susturacak çözüm nedir? Ya da susturmamalı, akışına bırakmalı ve yetişebildiğim yerinden yakalamalıyım kendimi? Çözemedim gitti!


İşin özü kendime sadece kendime ve hobime vakit ayırdım diye o bir kaç saat çok keyifli geçti. Bir yandan yemek pişirdik, bir yandan yepyeni ürünler ile karşımıza çıkan Emsan’ı deneyimledik. Emsan Genel Müdürü Uğur Kaymak’ın bizzat kolları sıvayıp bizlerle mutfakta çalışması, ürünleri deneyip anlatması, görüşlerimizi alması ise hakikaten bir harikaydı. EKS ev sahipliğinde geçen bugün için başta Emsan ve ajansları Aristo ve bize her gittiğimiz yepyeni şeyler aktaran Şef Eyüp Kemal Sevinç ile güleryüzlü ekibine çok teşekkürler...

Hayat öğrendikçe güzel.
Afiyetle günler dilerim.

11 Kasım 2012 Pazar

Pazar, Hecha, focaccia ve antrikot... Özeti budur!

Yoğun geçen bir hafta, keyifli bir Cumartesi ve bana ait kocaman bir Pazar! Yemek yapmak hatta aklında bir tarif ile uyanmak için ne kadar güzel bir gün değil mi? Kahvaltı, gazete keyfi, çamaşır-bulaşık halleri sona erince, sabah (üşengeçlik ile) fırından aldığım ekmek hamurunun kıvama gelmiş olmasını görmek, keyiflenmek... 


Sonra acele ile değil keyifle bir soğanı ince ince doğramak, ardından sarımsağı (elime kokusu sinmiş ne olacak bugün Pazar vurdumduymazlığı ile) doğramak ve kısık ateşte yaklaşık 15-20 dakika (boyunca zaman durmuşcasına) karamelize etmek... İşte ben keyif diye buna derim!


Focaccia ekmeği geldi sabah sabah aklıma, yapayım da yiyelim dedim. Kaç zamandır hiçbir fırında denk gelmedim, halbuki çok severim. Pizza niyetinedir hatta daha pratiğidir, bilhassa çorba yanında çok yenilesidir. Biberiye ve karabiber ile iri taneli tuz ekledim; soğan, sarımsak karamelize ettim, soğuyunca hamura kattım ve sakince yoğurdum, arada iki yemek kaşığı un ve zeytinyağ ekledim. Focaccia öyle kuru kuru olmaz, Akdenizlidir; zeytinyağ kokar, biberiye kokar; bazıları içine kurutulmuş domates bile katar!


Sonra fırını önceden ısınması için 190 dereceye getirdim. Bu sırada son zamanlardaki favorim döküm tavayı yine az zeytinyağ ile yağladım. Ekmeğin ardından et pişireceğim, neden ekmeğe de destek vermesin ki tavam dedim. Tamam günlerden Pazar, vakit bol ama o kadar da bulaşık çıkarmaya, günü makine doldur-boşalt ile geçirmeye ne gerek var.

Gelişigüzel bir şekilde hamuru tavaya yaydım, üzerine yine biberiye ve iri tuz serptim. 


Ardından saatimi 15 dakikaya kurdum ve kış çayım ile dergim elimde fırının karşısında beklemeye koyuldum.

15 dakikanın sonunda mis gibi baharat kokulu focaccia işte karşımda... Yabancıların bir lafı var bu tip tarifler için “comfort food” diyorlar. İşte focaccia da öyle bir lezzet, sarıp sarmalıyor insanı mutlu ediyor, huzur veriyor. Ne de olsa karbonhidrat ve baharat!


Ardından hazır döküm tava sıcak ocağın üzerine aldım, içini şöyle bir sildim ve zeytinyağ, tuz-karabiber ve sarımsak ile marine ettiğim etleri pişirdim. 


Dedim ya kendisi bu aralar en sevdiğim, sebzeden ete, mantardan ekmeğe; her öğünde benimle...

Bence pratik olmak gerek şu hayatta ama pratik olacağım diye de lezzetten mahrum kalmamak gerek. Mutfakta zaman geçirmek, durup dinlenmek, keyifle yemek, kendine gelmek... İşte Pazar diye ben bu derim! Size de aynı keyfi dilerim...

Afiyette günler, iyi haftalar herkese...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...