28 Ocak 2011 Cuma

3 renk sebzeli yoğurtlu meze...

Ne yesem, ne yesem?” diye tırım tırım düşünmeye başladığımda biliyorum ki açgözlülüğüm tutacak, gözüm dönecek ve ne yesem kesmeyecek. Bu yüzden önce bir bardak su içiyorum, midemi dolduruyorum, açlık hissim basılsın diye, ardından dolabı açıyorum ne var, ne yok kontrol ediyorum. “Evde mutlaka beni susturacak bir şey vardır” diye kendimi telkin ediyorum. Böylece hem masraf çıkarmamış oluyorum, hem de en gözüm dönmüş halimle markete gidip, besin değeri açısından ihtiyacım olmayan şeyler almaktan kaçınmış oluyorum.

Tabi ki sağlık budalası değilim, ben de kaçamak yapıyorum ama mümkün mertebe özen gösteriyorum. Fakat laf aramızda itiraf etmeliyim, son günlerde çikolata kaplamalı karamelli keklerin müptelası oldum, sabah kahvem ile sayelerinde güne keyifle başlıyorum. "Beşer bu şaşar!" diye boşuna dememişler, değil mi ama?

Bugünkü tarife gelince, gene bir dolapta ne var ne yok kontrolü sırasında bir araya gelmeye karar veren tek kalmış sebzelerden… Seviyorum tek tek kalan malzemeleri bir araya getirmeyi ve biliyorum sizler de seviyorsunu! Haydi o zaman mutfağa, garnitür veya meze olarak yoğurtlu sebze sote yapmaya!

Malzemelerimiz;

  • 1 adet orta boy havuç
  • 1 adet orta boy kabak
  • 1 adet orta boy patates
  • 3-4 yemek kaşığı yoğurt
  • 2 yemek kaşığı dereotu
  • ½ su bardağı ceviz
  • 1-2 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 diş sarımsak
  • Tuz-karabiber

Öncelikle rendenin kalın dişli tarafıyla sebzeleri rendeleyin, patates ve kabağın fazla sularını sıkın.

Zeytinyağı döktüğünüz bir teflon tavada sıra ile patates, kabak ve havucu kavurun. Aslında en zor pişen en son eklenir denir ama havuç çiğ yenmeye yatkın bir sebzedir, bu sebeple öncelik kabak ile patatesin. 7-8 dakika süre ile ara ara karıştırarak soteleyin, son olarak baharatı ve cevizleri ekleyin ve 1-2 dakika daha soteleyin.

Bir kasede sotelenen sebzeler ile (tercihen süzme) yoğurt ve tuz ile havanda iyice dövdüğünüz sarımsak ile dereotunu iyice harmanlayın.

Servis tabağına alın, dereotu ve ceviz ile süsleyin. Şık ve ilginç bir servis önerisi olarak; marketlerde kolaylıkla bulabileceğiniz krakerleri de kullanabilirsiniz.

Malzeme listesi uzun gelmesin gözünüze, pratik ve leziz; üstelik evimizde olması kuvvetle muhtemel malzemeler ile, insan daha ne ister! Krakerlere ek olarak, ızgara tavuk yanında yeşil salata ile misafirlerinize ya da sadece kendinize bir çırpıda rengarenk bir sunum hazırlayabilirsiniz. Baharat ile yemeğinizi çeşnilendirip, duyularınızı harekete geçirip, tadına vara vara keyifli bir öğün yiyebilirsiniz.

Afiyet olsun,

26 Ocak 2011 Çarşamba

Havuçların en havalısı "siyah mucize"...

Bu resimdekiler nedir? Haydi ama tahmin etmek o kadar da zor değil! İpucu gelsin mi biraz?

Ana vatanı ağırlıklı olarak Türkiye’dir, şalgam suyunun da hammaddesidir. Kış, yenmesinin tam mevsimidir. Nam-ı diğer “siyah mucize” diye bilinir ve kalp hastalıklarından kansere bir çok hastalığın önleyicisidir. Yüksek düzeyde içerdiği antosiyanin ile cilt ve göz hastalıkları için faydalıdır. Antosiyanin yani mor pigmentler antioksidan görevi görür. Kansızlığı gidermek, vücuttan iltihabı atmak ve ateşi düşürmek için de birebirdir.

Böyle sayınca ne kadar mucizevi geliyor değil mi? Halbuki sebzeler hep faydalı, hem de mucizevi! Uzun lafın kısası “siyah mucize” de havucun 5 çeşidinden biri (siyah/mor, kırmızı, sarı, turuncu, beyaz), evet ama halk arasında mor ya da siyah olarak biliniyor, yenmekten ziyade “şalgam” olarak içiliyor. Ben de kendisinin en büyük hayranlarından olunca, mutfağıma babam sayesinde ta Ege pazarlarından geliyor ve soframızda rengarenk yerini alıyor.

Normalde renk renk salata yapar içine katarım, ya da sabah sıkar portakal ve elma ile suyunu içerim. Cezerye için bizzat denemedim, mutlaka bir gün fazla fazla olursa elimde bir de siyah mucize ile denemek isterim. Ama bugün ne yaptım, adını henüz koyamadım; havuçlara baktım onlar tanışmak istediklerinin adını söylediler, ben de çağırdım kaynaştırdım.

Bulgurlu mor turuncu havuç kavurma için malzemelerimiz;

  • 1 adet orta boy mor/siyah havuç
  • 1 adet orta boy (turuncu) havuç
  • 2 yemek kaşığı bulgur
  • 1 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 yemek kaşığı dereotu
  • Tuz-karabiber
  • 1 diş sarımsak (tercihen)
Hazırlık olarak havuçları iyice yıkadıktan sonra soyun ve rendenin tek dişli tarafı ile veya bıçak yardımıyla ince ince doğrayın. Ayrıca şişmesi için bulgurların üzerine yarım bardak kaynar su dökün.


Bulgurlar şişerken, ince ince dilimlediğiniz havuçları sıra ile bir yemek kaşığı zeytinyağı döktüğünüz teflon tavaya alın ve ara ara 5 dakika süre ile karıştırarak kavurun. Havuçlar kavrulurken sarımsak da ekleyebilirsiniz, size kalmış! Havuçlar hafif yumuşayınca bulguru ve tuz ile karabiberi de ekleyin ve 1-2 dakika karıştırarak fazla suyunu çekmesini sağlayın.


Bulgurlu havuçları servis tabağına alın ve ince ince kırptığınız dereotu ile süsleyin. Dilerseniz yoğurt da tercih edebilirsiniz ama hafif ılınınca kesinlikle üzerine az biraz limon suyu sıkarak tüketmenizi tavsiye ederim.

Bu tarif bir kişilik, kıyamıyorum hepsini bir anda tüketmeye o yüzden tedbirli davranıyorum tariflerimde, hemen bitmesin siyah havuçlarım diye. Bulursanız mutlaka bir şans verin!

Sofralarınız renk dolsun, afiyet olsun.

24 Ocak 2011 Pazartesi

Dolapta ne varsa, yeter tatlı yapmaya...

İnsan esnek bir varlık bence, zamanla gidişata ayak uyduruyor, bazen içinde bulunduğu şartları olduğu gibi kabulleniyor bazen de kendince düzenlemelere gidiyor. Ama durum ne olursa olsun, ruhen ve fikren kendini duruma göre ayarlıyor. Mesela, içinde bulunduğum durum aşikar, çok yoğun günlerdeyim, elimdeki bir tek Pazar! Onu da her anlamda keyifli ve verimli kılmak benim elimde...

Dinlenmek ve evimi düzende tutmak istiyorsam Pazar günleri evimde oturmam gerektiğini öğrendim mesela ben geçtiğimiz bir ayda... Evinde otur, burnunu camdan dahi çıkarma, enerjini topla ama haftayı da planla! Ne harika! Hal böyle olunca yapacak iş çok (çamaşır, ütü, yemek vb.) biliyorsunuz, ama bir de dışarı çıkmamak genel kural olunca eldekiler ile yetinmek gerekiyor ve can tatlı çekince; bıçak-rende-ocak ile kendine zarar vermeden uğraşacak kadar ayılınca, iki kişilik ev halkına sadece dolaptakiler ile sabah sabah bir güzellik yapmak gerekiyor!


Ballı cevizli elmalı milföy için malzemelerimiz,
  • 6 adet milföy
  • 2 adet yeşil elma
  • 1-2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı ceviz içi
  • 1 çay kaşığı tarçın
Hazırlık olarak milföyleri derin dondurucudan çıkarıp, çözülmeye bıraktıktan sonra elmaları rendeleyip suyunu biraz sıkın ve cevizleri de havanda dişe gelecek şekilde iri iri dövün. (Sabahları taze meyve suyu içmek harikadır, lütfen elma suyunu boşa harcamayın!)


Ardından önce elmaları teflon tavaya ekleyin, 2-3 dakika süre ile ara ara karıştırarak soteleyin, ardında sıra ile cevizleri, balı ve tarçını ekleyin. 1-2 dakika daha sotelemeye devam edin. Bu sırada cevizler balla kaplanacak ve fırınlanınca daha çıtır bir kıvam alacaktır.


Malzemeler hazırlanırken önceden ısınması için fırınınızı 180°C’ ye ayarlamayı unutmayın!

İç malzeme hazırsa tatlıları yapmaya başlayabiliriz. Dilerseniz alıştığınız üzere içi milföyün ortasına doldurup, milföyü kenarlardan kapatabilirsiniz; dilerseniz de benim yaptığım gibi iki tane milföyü yüksek kenar yapmak için parçalara bölerek kullanabilirsiniz. Ne de olsa sabah kahvaltısı kenarlara ayrıca reçel veya bal da dökebilirsiniz.


Kenarları kesip, ana milföylerin kenarlarına tek tek yerleştirdikten sonra, her milföyün ortasına iç malzemeyi koyun ve fırınınız alt/orta raflarında 15-18 dakika süre ile kontrollü olarak pişirin.

Fırından çıkınca pudra şekeri ile süsleyin ve ılık olarak servis yapın. Hatta üzerinde glazür yerine biraz bal bile gezdirebilirsiniz tatlınızın üzerinde.


Kahvaltı, öğünlerin kralı... Hele pazar kahvaltısı gibi uzun süreli ve keyifle yenileni; haftada bir olunca insan daha da bir özeniyor. Tüm bu hazırlıklar esnasında siz de benim gibi diğer kahvaltılıkları hazırlayabilir ve tatlınız soğumadan servis yapma/yeme fırsatına erişebilirsiniz.

Tatlı tadında, keyifli bir hafta geçirmeniz dileğiyle!!
Afiyet olsun,

20 Ocak 2011 Perşembe

Yemişli, meyveli, sebzeli, farklı bir salata...

Son zamanlarda iş hayatı oldukça yoğun, mesela geçen hafta sadece 2 gün evde yemek yiyebildim, biri hafta ortası diğeri de haliyle pazardı. Eve geç gittiğim için pişiremediğimden de ertesi gün işe gelirken yanımda getiremedim ve neredeyse tüm haftayı çorba ve tost ile geçirdim. Bir gün ev yemekleri satan bir yerden sipariş ettim (etmek gafletinde bulundum diyelim) ancak yağlı geldiği için dokundu. Alışmışım az yağ ile, kendi getirdiklerim ile beslenmeye!

İnanın yediklerimden değil ama eve gidip de yapamadığım için utandım. Akşamları ayaklarım sürünerek, gözler yarı kapalı eve gidince, kendimi yakma-kesme riskini göze alıp mutfağa giremedim. Çok hayıflandım kendi kendime! Ama pazar günü telafi ettim, her öğün farklı şeyler pişirdim, rahat ettim. Burnumu camdan bile dışarı çıkarmadım; pişirdim, yedim, ertesi günler için paketledim.

İşte o pazar günü, ne ala burnumu camdan çıkarmadım çıkarmasına ama hal böyle olunca evdekilerle yetindim ve akşam yemeğinde softrada salata olarak, portakallı kırmızı lahana salatası servis ettim. Renkli ve lezzetli diye de sizlerle paylaşmak istedim.

2 kişilik portakallı kırmızı lahana salatası malzemelerimiz,

  • ¼ kırmızı lahana
  • 1 portakal
  • ½ ekşi-yeşil elma,
  • 1 yemek kaşığı yaban mersini
  • 2 yemek kaşığı tepeleme yağsız/az yağlı yoğurt
  • 1-2 tutam dereotu
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 1 çay kaşığı karabiber

Çeyrek kırmızı lahanayı bıçağınıza güveniyorsanız doğrama tahtasında, pratik olsun derseniz rendenin geniş tek bıçaklı tarafı ile ince ince doğrayın.

Portakalı ikiye bölün ve yarısının suyunu sıkın. Doğranmış lahanayı çukur bir kaba alın, üzerine bir miktar portakal suyunu dökün, karabiber-tuz ile elinizle birkaç dakika ovun, sıkın, suyunuzu süzün ve salata kasesine koyun.

Salata kasesine eklemek üzere, ekşi elmayı soyun, çekirdeklerini temizleyin, kararmaması için limon ile ovun ve ince dilimler halinde doğrayın. Ardından portakalın kalan yarısını soyun, dışındaki zarını-içindeki (varsa) çekirdeklerini temizleyin; ince dilimler halinde doğrayın ve yaban mersinleri ile birlikte lahanaların üzerine ekleyin. Kaseye aldığınız malzemeleri güzelce harmanlayın.

Sos olarak da yoğurda ince ince doğradığınız dereotu, biraz tuz ve karabiber ekleyin, kalan portakal suyu ile inceltin ve salatanın üzerine dökün.

Dereotu yerine taze soğanın yeşil kısımları veya maydanoz da kullanabilirsiniz. Portakal tatlı gelir derseniz sosu inceltmek için limon suyu da kullanabilirsiniz.

Yemişli, meyveli, sebzeli değişik ama rengarenk ve sağlıklı bir tat. Buruk lahana ile tatlı portakal, yoğurdun mayhoşluğu ile keskin dereotu bir araya geliyor ve oldukça farklı bir tat ortaya çıkıyor. Böyle farklı notaların bir arada olmasına açıksanız bence deneyin. Hem ne demiştik, gün içinde her renkten en azından bir tane yemeye gayret göstermeliyiz.

Sofralarınız renk dolsun, afiyet olsun!

18 Ocak 2011 Salı

Yöresel Lezzetler : Nişe Helvası

Sütüme Sarelleme Karışma! resmi olarak yeme ve pişirmeye olan ilgimi gözler önüne serdi sereli, arkadaşlarımın/ailemin bana aldığı hediyeler de farklılaştı. İlk olarak doğum günümde dijital mutfak tartıma ve çok uzun süredir istediğim mini süt köpürtücüme kavuştum, eşimin zaman zaman dile getirdiklerimi kayda geçirmiş olması sayesinde. Sonra gerek yurt içi gerek yurt dışı seyahati yapan arkadaşlar ve aile üyelerinin cömert ve düşünceli tavırları peşi sıra hediyeler geldi mutfağıma…

Söylemesi ayıp, neler geldi neler!. Rengarenk makarnalardan tutun da dulce de leche’e, kurutulmuş patlıcan-biberden (inanamayacaksınız ama) kurutulmuş mandalinaya, çifte kavrulmuş tel şehriyeden, zahtere, bala, zeytinyağına, pancara, salçaya kadar pek çok şey! Hepsi farklı illerden hepsi farklı ülkelerden, ne mutlu bana...

Bugünkü tarif de gelen hediyelerden; tarif Turistik Aile’nin bana Gaziantep’ten getirdiği Yöresel Yemekler kitabından, ana malzeme pekmez ise eşimin ailesinin bizzat ilgilendiği tarlasından topladıkları ürünler ile itinayla hazırladıklarından. Boşuna demedim, her şey her yerden!

Nişe Helvası için malzemelerimiz;

  • 1 su bardağı nişe (buğday nişastası)
  • 1 su bardağı katı üzüm pekmezi (veya 1,5 su bardağı sıvı üzüm pekmezi)
  • 2 yemek kaşığı tereyağ
  • Ceviz – Antep fıstığı

Tereyağını eritin, tereyağı eriyince içine pekmezi dökün. Pekmezi orta/kısık ateşte kaynamaya bırakın.

Pekmez kaynayınca içine 1-1,5 su bardağı su ile çözdürdüğünüz nişastayı ekleyin. Eklerken karıştırın ve karışım parça parça katı bir hal alana dek karıştırmaya devam edin.

Helva haline gelen pekmezi servis tabağına alın, iri dövülmüş ceviz içi ve/ya antep fıstığı ile süsleyin ve ılık olarak servis edin.

Farkettiniz mi, ne kadar pratik bir tarif? Tatlı kriziniz tuttuğunda, misafirlerinize farklı bir tat sunmak istediğinizde 7 dakikanızı alır, malzemeleriniz tam olduğunda! Ayrıca laf aramızda pekmez yemeyen aile fertlerine bu tarif ile cevizini bol tutarak, cevizli sucuk tadında helva misali pekmez yedirebilirsiniz. Bence bir şans verin ve deneyin!

Tatlı yiyelim tatlı konuşalım derler, ben de seyahatleri sırasında beni düşünen herkese bu gönderi vesilesiyle en içten teşekkürlerimi sunarım. Sizler sayesinde yepyeni lezzetler ile tanışıyorum ve sevildiğim, hatırlandığım için mutlanıyorum. Takibe devam, yöresel lezzetler, farklı tatlar, rengarenk tarifler burada olacak…

Yarasın, afiyet olsun!

13 Ocak 2011 Perşembe

Şifa niyetine..."Dumanı Üstünde"

Samimi içecektir çorba; eti, sebzeyi, suyu, bakliyatı kaynaştırır. İç ısıtır, doyurur, keyif verir, yerken yormaz çorba! Bilen biliyor düşkünlüğümü ona, hatta bundan bir ay kadar önce Deniz Gürsoy'un "Midenin Cilası Çorba" kitabını sizlere tanıştırdığımda, yeni bir kitap daha duydum, çorbaya dair, gelen yorumlar arasında...

Önce takipçilerden Işın Hanım dedi ki; "Çorbaya düşkünseniz Candan Turhan'ın "Dumanı Üstünde" kitabını da şiddetle öneririm. Çorba ve kolay ekmek tarifleri içeren samimi çok hoş bir kitap." Bir kaç satır sonraki yorum ise kitaplarını keyifle okuduğum, blogunu merakla takip ettiğim sevgili Tijen İnaltong'dan geldi "Aynı diziden sevgili arkadaşım Candan Turhan'ın çorba kitabını da söylemeden edemeyeceğim. Hatta o zamanlar Mutfakta Zen grubumuz vardı ve Candan kitabı "Mutfakta Zen ruhuna" adamıştı. Çok güzel çorbaları vardır söyleyeyim, tam senlik!"

Evet tam benlik! "Dumanı Üstünde - Doyurucu Çorbalar, Kolay Ekmekler". Kitabı derhal buldum, bir çırpıda okudum. Candan Turhan adı gibi bir kitap hazırlamış... Konuşur gibi yazmış, tek tek anlatmış; neyle ne yakışır, nasıl içilir, hangi mevsimde yapılır/yapılmalıdır? Biraz kökeninden bahsetmiş, biraz anılarından ama kesinlikle tariflerini kolay okunur ve anlaşılır şekilde vermiş 86 tane çorba ile kolaylıkla uygulanabilecek 13 tane ekmeğin! Hem de ne çorbalar; (arka kapak notundan) domatesli çeşitler, sebze çorbaları, taneli çorbalar, yoğurtlu çorbalar, fırından çıkanlar, fasulye çorbaları, etli, tavuklu ve deniz ürünlüler, alaturka çorbalar, serin yaz çorbaları, gece yarısından sonra...balkabağı çorbaları, daha da neler!

Kitap almak için iştahınız kabarsın diye, buyrun yazarın bizzat izni ile "muskatlı bezelye çorbası". Ama bir sır vereyim size, burada paylaşmaya kıyamadığım daha nice cevherler saklı kitabında; rengarenk, şifa niyetine...

Malzemelerimiz;

  • 300 gr bezelye (konserve de olabilir)
  • 1 orta boy soğan
  • 1 orta boy patates
  • 1 litre su
  • 1 su bardağı süt
  • Müskat
  • Tereyağ
  • Limon suyu (arzu ettiğiniz kadar)
  • Tuz - karabiber
  • Süslemek için : Maydanoz

Dondurduğumuz bezelyeler bittiği için İglo bahçe bezelyesi tercih ettim. Dondurulmuş olunca konserveye kıyasla pişirme süresi 2 katına çıkıyor.

Hazırlık olarak patatesleri zar gibi ve soğanları da yemeklik doğrayın.

Arzu ettiğiniz kadar tereyağ eklediğiniz (ben 2 çay kaşığı kullandım) orta boy bir tencerede soğanları bir kaç dakika süre ile kavurun. Ardından patatesleri de ekleyin ve bir dakika daha çevirin tahta kaşığınızla. Bezelyeleri ve bir-iki dakika sonra suyu ekleyip yaklaşık kırk dakika süre ile kısık/orta ateşte pişirin. Konserve bezelye tercih ettiyseniz 20 dakika yeterli...

Bezelyeler piştikten içinden dolu dolu bir kepçeyi kenara ayırın. Kalanı blender yardımı ile pürüzsüz bir karışım haline getirin.

Çorbamız taneli olsun diye kenara ayırdığınız kepçedeki bezelyeleri tekrar içine atın, sonrasında sıra ile süt, bir-iki tutam muskat rendesi (bezelye ile ne kadar benzer/yakışır tatlarda olduklarını bu tarifte karşıma çıkana kadar bilmezdim), tuz, karabiber ve limon suyu ekleyin. Bir taşım daha kaynatın. Limon suyu ve baharatı kendi damak tadınıza göre ayarlayabilirsiniz.

Açık yeşil bir çorba, süs niyetine biraz kıtır ekmek ve koyu yeşil maydanoz, hem gözünüz hem mideniz doyacak, sözüme güvenin. Muskat apayrı bir rayiha katıyormuş meğer, bezelyenin tadını ortaya çıkarıyormuş resmen, hiç bilmezdim bunu! Daha neler öğrendim neler!

Son söz yine kitabın arka kapağından, Candan Turhan, tariflerini, "çorbayla sabah akşam ve çok sağlıklı bir biçimde doyulabileceğini, ne kadar çeşitli malzemeyle lezzetli çorbalar yapılabileceğini göstermek için" kitaplaştırdığını söylüyor. "Bu kitabın size ancak bir fikir, ilham ve özellikle keyif vermesini" diliyor ve "tariflerin kendisine ait ama sonunda ortaya çıkacak çorbanın sizin çorbanız olacağını" özellikle vurguluyor.

Raflarınız kitapla, sofralarınız renkle dolsun!

Afiyet olsun..

11 Ocak 2011 Salı

Bu keklerin hatrı 40 yıl!

Kahve, uzak durmaya çalıştığım dostum, sensiz de ayılmayı başarabileceğimi kendime ispat etmeye gayret ettiğim günlerdeyim! Ama senin kokunu duyup da her gözlerimi kapadığımda, İstanbul’dan (büyüklerimiz Eminönü’ne İstanbul derlerdi) gelen yeşil halinle anılarımdasın, ocak üzerinde kavurduğumuz halinle abanoz boncuklar gibi karşımdasın ve küçücük halimle iki dizimin arasına veya koltuğumun altına sıkıştırdığım değirmen ile seni öğüttüğümü hatırladıkça sıcak, yanık, mis kokunla burnumdasın… Sen ne kadim dostmuşsun kahve, hep hayatımdasın!

Kahve… Herkese çağrıştırdığı farklı, keyfi kuşaktan kuşağa yüzyıllardır süregelen, sohbeti de tadı gibi damakta tat bırakan bir içecek! Anılarımızda, ananelerimizde acıdır, tatlıdır; kız istemeye gidenler için de ise tuzlu bir anıdır… Ne olursa olsun halimiz, mis kokusu sardı mı zihnimizi daha bir keyif almaz mıyız yaşadığımız günden?

İçmiyorum çok sık artık evet ama bu yiyemeyeceğim anlamına gelmiyor! O zaman kahvemizi katalım hamurumuza, 15-20 dakikada kahveli cevizli minik kekler yapalım, sarsın kokusu mutfağımızı, bir de 40 yıl hatırı olsun, iyi mi?

Malzemelerimiz,

  • ½ bardak pudra şekeri
  • 1 adet yumurta
  • ¾ su bardağı un
  • 1 çay kaşığı kabartma tozu
  • 1 yemek kaşığı kahve
  • ¾ su bardağı ceviz
Önceden ısınması için fırınımızı 175°C’ ye ayarlayalım. Ön hazırlık olarak yumurtayı iyice çırpalım ve cevizleri iri parçalar halinde dövelim.


Şeker ile yumurta ve kahveyi iyice çırpalım; ardından un, kabartma tozu ve cevizleri ekleyelim. Kıvamlı bir kek karışımı olana dek karıştıralım. Ben un olarak tam buğday unu ve kahve olarak da filtre kahve tercih ettim, ancak beyaz un ve hazır kahve ile hatta Türk kahvesi ile bile yapabilirsiniz.


Minik kek kalıplarına 1-1,5 çay kaşığı karışımdan dökelim ve önceden ısıttığımız fırında, orta raflarda 10-15 dakika süre ile pişirelim.


Süre sonuna doğru kürdan ile kontrol edelim, keklerimiz kürdan testini tamamlayınca, hazırız demek!


Hafif gevrek, mis kokulu, yağsız, kahveli ve cevizli keklerimiz hazır! Belirttiğim malzemeler ile 15-20 adet minik kekiniz olacaktır, aynı oranlarda daha fazla malzeme ile daha büyük kekler yapabilirsiniz ama bu minik kekler daha gevrek ve tek lokmalık, yani yemesi, çay/kahve yanında sunması daha keyifli...

Kırk yıl hatrı olsun, afiyet olsun!

7 Ocak 2011 Cuma

Yemeğe, Mutfağa Dair 2

Mutfağım sığınağım oldu; yoğun bir günden sonra sakinleşmek için, doğrayıp sebzeleri rahatlamak için, yenilikler deneyip yediklerimden/bahşedilenlerden keyif almak için bir sığınak... Sütüme Sarelleme Karışma! doğunca, yemek; doymak, denemek, vakit geçirmekten öte, zorunluluktan çıktı hobi olurverdi birden! Madem yiyorum, madem pişiyorum ne yaptığımın bilincinde olmalıyım dedim, kitaplara gömülüverdim! İlk seriden haberdarsınız, şimdi kaç zamandır peşinde olduğum, almayı kafama koyduğum kitaplar, yeni yıl indirimini de fırsat bilerek İdefix'ten daha da büyük bir koli ile geldi evime....


Biraz tarif, biraz tarih... Bu işe merak sardıysam geçmişini de öğrenmeliyim, öğrenmeliyim ki zihnen de kendimi doyurabileyim, hobim hem dişime hem de zihnime dokunabilsin!

İlerleyen günlerde sizlere kitaplarımı bir bir tanıtacağım, kitap sevgimi sizlere de yaymak adına içinden birkaç satır tarif ile ağzını sulandıracağım!


Ama önce markete gitmem gerek, ben dönene kadar afiyette kalın!

Unutmadan!!! Yemeğe dair okuduğum kitapları ve izlediğim filmleri merak ederseniz, sağ tarafta yer alan “YEMEĞE, MUTFAĞA DAIR...” alanına göz gezdirebilirsiniz veya bugüne dek paylaştığım kitapları öğrenmek isterseniz "yemek kitapları" etiketini inceleyebilirsiniz.

Keyifli bir haftasonu dilerim...

5 Ocak 2011 Çarşamba

Ispanak kavurma ama biber dolması tadında!

Girdik yepyeni bir yıla daha, önümüzde henüz tertemiz bir sayfa var! Klişe cümleler değil bunlar, bir düşünün, önceki yıllarda yaptığınız hataları telafi edebilir, yapmayı planlayıp sadece planda bıraktıklarınızı gerçekleştirmek için daha hevesli olabilirsiniz. Tamamen size kalmış, yepyeni bir yılda “siz, aynı siz” de kalabilirsiniz, değişen bir bakış açısı ile bambaşka bir insan da olabilirsiniz.

Çevreme kulak kabartıyorum bu günlerde, sıcak sebebiyle rötar yapan yeni yıl ruhuna inat, büyük çoğunluk, yeni yılda kendi adına daha kararlı. Ne var bu seneyi özel kılan bilmiyorum, etkileşim ya da su gibi geçen yıllar olsa gerek. Peki kararların ana başlıkları neler?

  • Daha sağlıklı beslenmek, abur cubura daha az yer vermek,
  • Sportif faaliyetlere daha çok önem vermek,
  • Sosyal/kültürel aktivitelere vakit ayırmak, iş odaklı yaşamamak,
  • Pozitif olmak, günlük koşturmacadan daha az hasar almak,
  • Hayırsever faaliyetlere, kar amacı gütmeyen kuruluşlara destek vermek…

Ne güzel değil mi, insanların kendileri ile ilgili olarak kararlar alıyor olmaları. Şimdi sağlıklı beslenmek için adım atanlara özel bir tarif olarak, kırmızı biberli ıspanak kavurması hazırlayalım. Tercihini kültür ve spordan yana kullananlar için gönderileri ilerleyen zamanlarda yayınlarız!

Malzemelerimiz;

  • 250 gr. ıspanak
  • ½ adet kırmızı biber
  • 1 adet taze soğan
  • 1 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 1 yemek kaşığı yoğurt
  • Nane - Karabiber

Öncelikle hazırlıklarımızı yapalım ve taze soğan ile kırmızı biberi ince ince dilimleyelim.

Yoğurt ile kırmızı biber ve naneyi karıştıralım. Yememize engel teşkil eden bir durum yoksa bu karışıma bir diş de sarımsak ekleyebiliriz.

Ardından iyice yıkayıp, ayıkladığımız ıspanakları teflon tavada ara ara karıştırarak kavurmaya başlayalım. Ispanaklar suyunu vermeye başladıkça, ince doğradığımız taze soğan ve kırmızı biberi de ekleyelim ve karıştırmaya devam edelim.

Ispanaklar hafif diriliğini yitirince yani yaklaşık 7-9 dakika sonra ocağı kapatalım. Kırmızı biberli ıspanak kavurmasını servis tabağına alalım ve üzerini nane ve kırmızı biber ile karıştırırarak hazırladığımız yoğurt ile süsleyelim ve son olarak zeytinyağı gezdirelim.

Çok pratik ve rayihaları karıştığında aynı biber dolması yiyormuş hissi veren bir tarif! Dilerseniz benim tercih ettiğim gibi çorba ve kepek ekmeği ile destekleyerek pratik ve leziz bir öğün olarak tüketebilir, dilerseniz de garnitür olarak et yemeklerinin yanında ılık olarak servis edibilirsiniz.

Renkli, sağlıklı öğünleriniz olsun, afiyet olsun!

3 Ocak 2011 Pazartesi

İşin sırrı pratik tatlarda saklı!

Misafir geleceği zaman hepimiz oturup düşünürüz değil mi; ne ikram edeceğimizi, neyi nasıl neyle servis edeceğimizi, hangi örtüyü sereceğimizi... Benim için de aynen pek çok kişi gibi çok büyük keyiftir sofra hazırlamak; farklı örtüler, süslü sunumlar, renkli tabaklar ve şaşırtan lezzetler! Bir kaç gün önceden listemi hazırlarım, zeytinyağlılar gibi, kıvamlanması için bir önceki akşamdan pişmesi gerekenler varsa onları önceden pişiririm; taze taze ikram edilmesi gereken şeyler var ise onları da bir kaç saat öncesinden yaparım ve misafirlerim geldiğinde keyifle sunarım...

Ara ara sürprizler de olur masamda mesela; yer elmalı humus ya da patatesli karnabahar püresi gibi; misafirlerim tahmin etsin isterim tadına vara vara yediklerinin... Hatta bazen o kadar kaptırırım ki kendimi pişirmeye, hem abartırım servis sayısını hem de sınırlı malzemeli samimi lezzetler yapsam dahi, günlerdir mutfakta konakladığım düşünülür! Halbuki işin sırrı pratik tatlarda saklı! Ama ne olursa olsun süs olur mutlaka, biberli sarımsaklı karides sote de işte bu süslü lezzetlerden biri!


Malzemelerimiz,
  • 125 gr. İglo gurme karides
  • 1 adet taze soğan - yeşil kısımları dahil
  • ¼ kırmızı biber
  • 3 diş sarımsak
  • 1 çay kaşığı kırmızı biber
  • 1 yemek kaşığı zeytinyağı
Öncelikle karidesleri teflon tavada pişirmeye başlıyoruz, suyunu çekmeye yakın zeytinyağını, 2-3 parçaya dilimlediğimiz sarımsakları ve ardından kırmızı biberi ekliyoruz.


10 dakika süre ile ara ara karıştırıyoruz. Bu süre taze soğan ve biberi dilimlemek için yeterli bir süre...


Karidesler suyunu çekip, hafif gevrekleşince tarifi sonlandırmaya yakınız demektir.


Bir tabakta taze soğan ve biber ile karidesleri henüz sıcak iken karıştırıyoruz, böylece biberin ve soğanın rayihası da karideslere karışmış olacaktır.

Karidesleri dilerseniz bir tabakta sunabilir, dilerseniz de hazır bulabileceğiniz veya bizzat hazırlayabileceğiniz gevrek ekmek dilimleri üzerinde servis edebilirsiniz.


Mis kokulu, lezzet dolu ve şık bu sunumu sadece 15 dakikada hazırlayabilir ve misafirlerinizi renk renk sofralarda ağırlayabilirsiniz. Bunun gibi pratik ama tat açısından ve görsel olarak tatmin edici bir kaç tarifiniz yoksa eğer hemen kendinize özel, evde kolayca bulunabilen malzemeler ile hazırlanabilecek bir liste oluşturun bence, böylece ne yapsam derdiniz az da olsa hafifler...

Tabaklarınız renk dolsun, afiyet olsun!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...