Sizin “tatil”den kastettiğiniz nedir? Yatak+kahvaltı, herşey
dahil, kamp, mavi yolculuk, havuz, deniz... vb. Hangisi? Takip edenler biliyor,
geçen sene de paylaştığım gibi ben nerede uyandığımı unutuncaya kadar gezmeyi
seviyorum. Bazen 9-10 gün içinde o kadar çok gece farklı yerde kalmış
olabiliyoruz ki, hangi ilde, hangi otelde olduğumu unutuyorum. İşte o gün, o an
onca kilometreye, dağa-tepeye rağmen dinlenmiş olduğumu farkediyorum çünkü
sorgusuz-sualsiz, dünyevi dertler zihnimi ele geçirmeden gezmiş ve
kafamdakileri boşaltmış oluyorum. Bu arada bu sene öğrendim buna günümüzde
“aktif dinlenme” diyorlarmış, her şey dahil bir tatil köyünde tüm gün yatarak
dinlenmeyi nasıl adlandırdıklarını inanın çok merak ediyorum.
Geçen sene 1.400 km, bu sene 2,000 kusür... Artık her
seyahatimizde gerek “blog”dan gerekse “facebook”tan bildirdiğim gibi “lezzet dolu serüvenler” peşinde koşmaya ve yazmaya devam ediyorum. İlk durağımız
Bodrum ve her nedense son 4 senedir aile kucağı, baba ocağı olan Bodrum’dan
onca güzel sofraya rağmen tek bir fotoğraf yok! Telafi etmek için tekrar gitmek
durumundayım artık, ne yapalım?
3 günlük Bodrum molamız, aile ile hasret gidermek,
arkadaşlar ile eğlenmek, “beach”lerdeki eğlence hallerine afallamak arasında
bir yerlerde tükenip, su gibi geçti...
Ama siz siz olun, Bodrum'a geldiğinizde; tarihi Yunuslar Karadeniz Pastanesi'ne uğramadan, Bitez ve La Sosta Marina dondurmacılarında dondurma yemeden eve dönmeyin!
Sonrası meçhul tatilimize Bodrum’daki
son gecemizde sabaha karşı karar verdik ve Fethiye’ye doğru yola çıktık desem,
ne kadar plansız ama bir o kadar da planlıymış gibi bir tatil yaptığımıza
inanır mısınız?
Fethiye – Yacht Classic Otel, Ölüdeniz, Kayaköy ve Hilmi
Restaurant
Fethiye’ye çocukken gidip, gitmediğimi adam akıllı hiç
hatırlamadığım için bu sene ziyaret etmek istedim. Herkes gibi değil benim
yaklaşımlarım, mesela Ölüdeniz; merak ediyordum denizin iki tarafı da aynı
tuzlulukta mı, kaldırma kuvveti, ısısı, berraklığı aynı mı? Dalga geçmiyorum,
garip bir insanım ben; nitekim sıcak, bulanık ama mucizevi bir güzellikte,
hafızaya kazınası öğeler var o dağın ardında (Babadağ'dan atlamama izin çıkmamış olsa da).
Ama bundan sonra ben ne zaman Weather Girls'den “it’s raining men” dinlesem,
orada Ölüdeniz gelecek gözlerimin önüne, bilmem anlatabildim mi?
Otel ve restaurant’a gelince, tatilimizi sürekli “tripadvisor” ve “booking.com” ile yönettiğimiz için iyi ki denk geldi de yer bulduk
diyebilirim ve kesinlikle tavsiye ederim. Oda fiyatları için booking.com’daki
sayfasını inceleyebilirsiniz. Ama konforlu odaları, zengin kahvaltısı, ağırlıklı
orta yaş üzeri yabancılar yatları ile gelerek konakladıkları için sakin,
sessiz, dinlenilesi bir yer olduğunu söyleyebilirim. Kitabınızı alın ve
arkanıza yaslanın, günün tadını çıkarın, özeti budur.
Ve Hilmi! Çıtayı yükseltti, damağımızda kalan lezzetler
arasında her bir parça mezesi, salatası ve balığıyla derin bir yer edindi...
“Balık
pazarı” olarak adlandırılan bir avlunun orta yerinde; nezih, temiz, kibar
personelleri olan, restaurant sahiplerinin bizzat masalar ile ilgilendiği,
pırıl pırıl bir mekan!
Güzel olan ise balığınızı avlunun orta yerindeki
balıkçılardan bizzat alıp, Hilmi’ye teslim etmeniz ve nasıl yemek istediğinizi
belirtebilmeniz. (İzmirliler bilir, Güzelbahçe’de böyledir ve favorim
Ümit’tir!)
Yediğinize içtiğinize göre, balık dahil adam başı aşağı yukarı
70-120 TL arası bir hesapla ayrılabileceğiniz bu mekanı da “”trip advisor”dan
bulduk, buyrun diğer yorumları da okuyun...
Kayaköy ve Fethiye Arkeoloji Müzesinde ise her tatil olduğu
gibi tarihi eser görme merakımızı giderdikten sonra facebook’tan aldığım
tavsiyeler üzerine soluğu sac böreği yapan mekanda aldık!
Seneye güzergahı
sizlerle önceden paylaşacağım ve tavsiyeleri daha gitmeden madde madde sıralayacağım,
zira yerel mekanlar keşfetmek, yeni tatlar ile tanışmak harika bir deneyim
oluyor!
Bahsetmeden geçemeyeceğim, Fethiye Arkeoloji Müzesi’ndeki tüm heykelleri
son dönemde artan depremler sebebiyle korumaya almışlar, fotoğraflarımda hoş
gözükmese de, öngörü sahibi olmaları sebebiyle kendilerini tebrik etmek gerek.
Ne yalan söyleyeyim Fethiye kaldı aklımda, seneye belki
oradan başlarız yola sonra ver elini Antalya...
Sıcaklar, İstanbul trafiği, bisiklet hevesi, iş-güç derken
bir hayli uzak kaldım yine blogumdan, dönmek gayretindeyim, daha sık yazmak
için fırsat yaratma çabasındayım! Mesela bu yazıyı bu sabah, Kozyatağı –
Dikilitaş arasında trafikte geçirdiğim bir saatte yazdım. Anlatabildim, değil
mi ne kadar da gayretliyim!
Takibe devam, “lezzet dolu serüvenler” devam edecek, en kısa
sürede Kuşadası, Cunda ve Bursa’dan oluşan 2. bölüm ile karşınızda olacağım...
Her gün tadı damağınızda kalan, keyifli günler dilerim.
8 yorum:
Canım ne güzel yazmışsın adeta kendimi o güzel mekanlardaymışcasına hissettirdin bana tatilini.Nasipse benim de tatilim Karadeniz'in yaylalarına olması tek isteğim.Sevgiler..
Tam da benim tercih ettiğim bir tatil, eğer bizde otelde uzun süre kalacak isek otelden sabah çıkar tarihi turistik yerleri gezer geliriz. En güzeli bu
Birden Eylül ayındaki bir haftalık tatilimi, rutin yazlık yorgunluğu yerine, şu senin aktif dinlenme modelini uygulayarak mı değerlendirsem diye geçirdim içimden. Valla süper olur. Hatta senin rotayı bile kullanabilirim.
Evet, evet kesinlikle..
Tabii onlar bilmiyor ki , bende kadikoy- avcilar arasi resim yukleyip yaziyorum :))))))))
Tam sehirlerarasi yani :)))
Emegine gonlune sagli harika kareler..
Hosgeldin :)))
ah Fethiye. çok severim kendisini:)
I have wanted to post something like this on my site and you have given me an idea. Cheers.
ohhh...
darısı başıma.
çiğdem
Nokta atışı olmuş gerçi ama bir daha gelişinizde çeşitli tavsiyelerde bulunabilirim :))
Yorum Gönder