31 Ocak 2012 Salı

Bizim evin haftasonu hali, evde pizza keyfi!

Soğuk havalar esir aldı bizi, sımsıcak yemekler pişirmek gerek; önce ruhumuzu sonra midemizi doyurmak adına... Neden önce ruhumuz biliyor musunuz? Çünkü gözümüz, gönlümüz doymaz ise biz de doymak bilmeyiz bu soğuklarda, saldırdıkça saldırırız kalorili, şekerli, unlu, bol yağlı mamüllere. Bakmayın siz ortalığın bembeyaz ve buz gibi olduğuna, şunun surası 2-3 ay sonra bakmışız ki yaz kapıda...

Böyle diyorum, güzel güzel anlatıyorum sizlere ama gelin görün ki salata, bakliyat yok bugün satırlar arasında. Dışarıdan sipariş edilene kıyasla nispeten daha az yağlı bir tarif var sırada; bizim evin yıllardır en popüler tarifini, deyim yerindeyse tatil günü keyfini paylaşıyorum bugün burada... Artık el yapımı mı dersiniz, ev yapımı mı bilmem ama buyrun bakalım ne istersek katıp karı-koca beraber hazırladığımız pizzamıza;

Pizza hamuru için varsa vaktiniz;

  • 450 gr. un
  • 2,5 çay kaşığı hazır maya
  • 325 ml ılık su
  • 1 tatlı kaşığı şeker
  • 1 tatlı kaşığı tuz

Bir kaba suyu ekleyin, üzerine unu eleyin ve ardından tuz ve şekeri ekleyin. Son olarak mayayı da karışıma dökün ve malzemeleri bir çatal veya kaşık yardımıyla iyice karıştırın. Bir araya gelen hamuru yumuşayana kadar yoğurun ve üzerini örterek 1-1½ saat dinlenmeye bırakın.

Pizza hamuru için vaktiniz yoksa mahallenizdeki en yakın fırına gidin ve iki büyük fırın tepsisi pizza için 3 adet ekmek hamuru alın. Bu hamuru da aynı evde yaptığınız gibi üstünü örterek dinlendirmeyi unutmayın, ancak yarım saat yeterli...

Hamurunuz dinlenirken yazdan hazırladığınız domates soslarından bir bardağa veya 1 bardak su ile sulandırdığınız 2-3 yemek kaşığı salçaya; kekik, tuz karabiber ve ince ince doğradığınız 2 diş sarımsağı ekleyin.

Yağladığınız fırın tepsisine elleriniz ile hamuru olabildiğince ince yayın... İşte başlıyoruz; hamur yayıldı, sos hazır ve pizzanıza eklemek istediğiniz tüm malzemeler dilimlendi, doğrandı, rendelendi!

Malzemeler tamamen size kalmış, evde kalmış kahvaltılıkların (beyaz peynir, domates, siyah zeytin) yanına ekleyeceğiniz bir ufak soğan ve bir tutam kekik ile bile enfes bir pizza yapabilirsiniz!

Önce domates sosunu pizza hamurunun üzerine yayın.

Ardından rendelemiş olduğunuz kaşar peynir ile tepsinin tamamını kaplayın.

Ve son olarak dileğiniz malzemeleri itina ile tepsiye dizin.

Önceden 200 C’de ısıttığınız fırında 15-20 dakika süre ile kontrollü olarak pişirin. Hamuru incecik yaydığımız ve tüm bu süreçte fırını iyice ısıttığımız için pizzamız çok çabuk pişecektir, bu sebeple başından ayrılmayın derim!

Hamur hariç malzemelerin ölçüsünü bilerek paylaşmıyorum çünkü sevdiğiniz malzemeler veya evdekiler ile zenginleştirmek tamamen size kalmış. Pizzanın yanında ise (bence) ekstraya gerek yok, bir yeşil salata ile destekleyebilir ve keyifle izleyeceğiniz bir film eşliğinde sevdikleriniz ile bu soğuk kış gününde pizzanızı afiyetle yiyebilirsiniz.

Sofralarınız renk dolsun, afiyet olsun!

Not: Kar maceralarına, kahve keyiflerine, evde faydalanabileceğiniz ipuçlarına ve anlık mutfak halleri ile alışveriş gündemine, hatta hepsine bir arada sürekli olarak güncellenen "Sütüme, Sarelleme Karışma!!" facebook sayfasından ulaşabilirsiniz.

26 Ocak 2012 Perşembe

Şifalı bir meyve daha, avokado...

Hastalandığımda ilaç almaktan hoşlanmadığım için hasta olmamak için daha çok çaba sarfederim. Sebze, meyve ağırlıklı beslenirim; elimden geldiğince balığa soframda yer veririm; alternatif tıp olarak adlandırılan ama büyüklerden kalma “koca-karı” ilaçlarını tercih ederim. Siyah çay içmem, kış çayı adını verdiğim karışımı her geçen gün biraz daha farklılaştırarak içerim, öğünlerime olabildiğince dikkat ederim.

Kendime bakmak için denediklerimden oluşan listem her geçen gün uzar gider. “Can boğazdan gelir” diye boşuna dememiş işte atalarımız, var elbet bir bildikleri... İnsan sağlık derdinde olup da mevzusu yemek olunca araştırmadan denemeden edemiyor tabi. Mesela avokado! Eskiden çok lüks bir meyve idi, hala pahalı evet ama ülkemizde yetiştiriliyor, ağaçlar artık meyve dolup taşıyor. Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsünün 2008 yılı verilerine göre 20,000 i aşkın ağacımız, 550 tonun üzerinde üretimimiz var. Her ne kadar dünya üretimi 4.1 milyon tona yaklaşsa da, kendimize yetecek kadar da olsa bir payımız, çorbada bizim de tuzumuz var.

Basitçe bir arama ile avokadonun kansere karşı koruyucu, hücreleri küçültücü – parçalayıcı etkisi olduğunu, katarakt gibi önemli göz hastalığına karşı etkili olduğunu sizlerde bulabilirsiniz. Hatta 1 hafta boyunca avokado tüketimi sonucunda kolestrolün 17% düşüş gösterdiği bir araştırmaya bile erişebilirsiniz. Manavınıza bile sorup içerdiği yağlar ve vitamin-mineraller sebebiyle kalp dostu olduğunu öğrenebilirsiniz. Ama içerdiği A, C, E and K vitaminleri sebebiyle ciltte yaratacağı parıltıyı biz kadınlar bence göz ardı etmemeliyiz.

Faydaları saymakla bitmez bir meyve daha, peki ben nasıl bir başlangıç yaptım onunla?

Avokadolu bandırmalık (dip sos) için malzemelerimiz;

  • 1 adet olgun avokado
  • ½ limon suyu
  • 2 yemek kaşığı zeytin yağı
  • Tuz – Karabiber

Avokadolar olgun değilse bir kaç gün kese kağıdında kalorifere yakın bir yerde muhafaza ederek, olgunlaşmalarına izin verin. Her market rafında ve manavda taş gibi avokadolar olsa da, makbulü olgunudur, unutmayın. Olgun avokadoyu ikiye kesin ve bir kaşık yardımı ile içini çıkarın. Ne kadar basit – ve eğlenceli – olduğuna siz bile şaşıracaksınız.

Bir kaseye koyduğunuz avokadoyu, limon, zeytinyağı ve baharat ile iyice karıştırarak bir çatal yardımıyla iyice ezin.

Püre haline gelen avokadoyu kızarmış ekmek dilimleri, krakerler veya cips ile servis edebilirsiniz. Yani bakmayın siz meyve olduğuna biraz ekşi, biraz tuz, hele ki az zeytinyağı pek yakışıyor kendisine...

Ayrıca biraz daha limon suyu ekleyerek sulandırabilir ve salatalarınızla harmanlayıp salata sosu olarak da kullanabilirsiniz.

Sevgili ablamın bir sabah kahvaltısında aklıma düşürdüğü bu tarife başlangıç diyorum, yiyerek-sürerek-içerek güzelleşilecek tariflerin devamını getirmeyi planlıyorum. Siz de bu arada fazla fazla avokado satın aldıysanız, güzelim tropik meyveye ısı şoku yaratmamak adına buzdolabının dışında, mümkünse kese kağıdından muhafaza etmeyi unutmayın.

Afiyet olsun, sağlık olsun...

13 Ocak 2012 Cuma

"Burrito"nun Türkçesi nedir?

Siz hiç lavaşa esmer pirinçten pilav, salata veya kırmızı meksika fasülyesi sardınız mı? Meksikalılar sarıyor ve acı mı acı soslar ile her öğünlerinde buna benzer yemekler ile besleniyor. Aslına bakarsanız baharat ve tüketim şekli göz önünde tutulduğundan çok da uzak değiliz bu beslenme şekline. Burrito bizim bildiğimiz dürüm aslında ama içi Meksika’ya özgü öğeler ile dolduruluyor. Nereden mi geldi aklıma? Dolapta sakladığım bir kutu kırmızı fasülyeyi gördüğümde sabah kahvaltısında nasıl yenilebilir diye düşündüm, sonra bir gün Ellie Krieger’da izlediğim bölüm geldi aklıma; canı ne istiyorsa lavaşa sarıyor, adına kahvaltılık burrito diyor. Avokadomuz yok hazırda her daim evet onlar gibi ama olur mu olur? Ben de dolabı karıştırdım, kendi tarifimi hazırladım sabahın bir vaktinde...

Kahvaltılık dürüm – burrito için malzemelerimiz;

  • 2 yumurta
  • 50 gr. beyaz peynir – kibrit kutusu büyüklüğünde
  • ¼ su bardağı rendelenmiş taze kaşar
  • 3 yemek kaşığı kırmızı meksika fasülyesi
  • 2-3 adet kiraz domates
  • ½ adet yeşil biber
  • 1 adet taze soğan
  • 2 yaprak marul
  • 1 adet lavaş
  • Tuz – karabiber

Öncelikle 2 yemek kaşığı sıvıyağ koyduğunuz tavaya yumurtaları kırın ve karıştırarak pişirmeye başlayın.

Yumurtalar pişmeye yaklaşınca üzerine beyaz peyiniri ekleyin ve peynir eriyene kadar kısık ateşte pişirmeye devam edin. Buna yurt dışında “scrambled eggs” diyorlar, süt ekleyerek daha da akışkan bir hale getirebilirsiniz.

Pişen yumurtaların ocağını kapatın ve bir yemek kaşığı yağ eklediğiniz diğer tavada ince ince doğradığınız taze soğanı kavurun ardından kırmızı fasülyeleri ekleyin ve ısınması için ara ara karıştırırak bir kaç dakika pişirin. (Ne kadar yakıştıklarına inanamazsınız.)

Isıttığınız lavaşın içine yumurtayı, kırmızı fasülyeleri, peynir ile domates ve biberi ekleyin. Karabiber ile çeşnilendirin ve lavaşı sıkıca sarın.

Bakmayın okurken zahmetliymiş gibi durduğuna, kısa bir süre içinde oldukça besleyici bir dürüm ile günün en önemli öğününü hazırlayabilirsiniz. Boşuna demiyorlar krallar gibi kahvaltı edin diye... Hem lezzetli hem de besleyici, uzun bir süre boyunca acıkmayacağınızı garanti edebilirim.

Farklı lezzetlere açık olduğunuz afiyette günler dilerim.

8 Ocak 2012 Pazar

Blog ödülleri, 3.lük ve seneye güzel bir başlangıç... Teşekkürler!

Biliyorsunuz bir önceki yazımda sizlere inanmaktan, hayallerden ve güzel dileklerden bahsettim. Geleceğe ne kadar umut dolu bakarsak, o kadar güzel geri dönüşler alabileceğimizden söz ettim. Hayır ben Pollyanna misali ortalıklarda şen bir halde gezmiyorum, sadece bu sene genel hatları ile yeni bir strateji deniyorum.

Siz deyin Pollyannacılık ben diyeyim umut dolu bakış, her ne ise yavaş yavaş meyvelerini de almaya başladığımı belirtmek isterim, gerisinin de geleceğini umut ediyorum. Takip edenler bilir “Şimdi yeni heyecan peşindeyim” dedim, Kasım ayının sonralarında “Sütüme Sarelleme Karışma!!!” yı Turkcell sponsorluğunda 2008'den bu yana düzenlenen Blog Ödüllerine aday olarak kaydettim. Geçtiğimiz hafta da ödül törenine davet edildim. Yeni seneye ne kadar güzel bir başlangıç değil mi?

5 Ocak Perşembe gecesi de Turkcell’in ana sponsoru olduğu 2011 Blog Ödülleri (BÖ) Point Hotel bünyesindeki, gerçekten nasıl bir yer olduğu merak edip, gitmek istediğim oyun salonu The Game’de gerçekleştirilen törenle sahiplerini buldu. 2008’den bu yana düzenlenen Blog Ödülleri’nde bu sene de 15 farklı kategoride en iyi bloglar, önce siz değerli takipçilerin oylarıyla ardından da jüri değerlendirmesiyle belirlendi. Şimdi, öncelik yemek kategorisinde olmak üzere, sıra sunuculuğunu 2010 blog ödülleri en iyi moda blogu 3.sü offnegiysem blogunun sahibesi Billur Saatçi'nin yaptığı gecede, kazananları sizlerle paylaşmakta...

Sana Yemek Blogları: Leyla ile Kahve Sohbeti, My Beautiful Cook Book, Sütüme, Sarelleme Karışma

Sırasıyla diğer kategoriler ve kazanan bloglar, blog yazarları...

İş yoğunluğu sebebiyle akşama doğru katılabildiğim ancak Erdil Yaşaroğlu ile oldukça keyifli başlayan ve sonra The Game’deki kokteyl ile rengarenk devam eden bu geceye bir de üçüncülük ödülünün eklenmesi benim için oldukça keyifli bir deneyim oldu.

Oylarınız, desteğiniz ve "Sütüme Sarelleme Karışma!!!" facebook sayfasından sizlerle halimi, heyecanımı an be an paylaşırken gönderdiğiniz güzel dilekleriniz ve tebrik mesajlarınız için hepinize canı gönülden teşekkür ederim.

İlginç tarifler ile geri geleceğim, o vakte kadar afiyette, keyifli günler dilerim...

3 Ocak 2012 Salı

Geç kalmış kutlama... İnanmak, hayaller ve güzel dilekler!

Bir gün düşünün, maddi-manevi tüm umutlarınızı bağladığınız, nasıl geçerse o gün, geri kalan 364 günün akıbetini çoktan tasarladığınız, uğraşlara girip tadından yenmez hale getirip, güzel geçmesi için çabaladığınız tek bir gün...Bir önceki yılın son gününden, yeni yılın ilk gününde bahsediyorum elbette! Akıl sır erdiremiyorum; İnanmak, hayaller kurmak; salt bu iki eylem bile bence bizleri emellerimize yaklaştırmaya, motive etmeye yeterken neden bir gün sadece bu inanç ve enerji seviyesinde olduğumuza...

Düşünün bir kere, çocukken neden daha çok para buluruz? Çünkü düşmemek için ileriye, önümüze dikkatle bakarız, farkında olmadan hayatı es geçmez, detaylarına yoğunlaşırız.(Tabi bir de para bulmak fırsat ise, boydan hallice fırsatlara o kadar yakınız. Fırsatlara yakın olmak, bunu unutmamak gerek!)

Gelin görün ki; büyüyünce akıllar başka yerde, donuk bir yüzle, nereden nereye gittiğimizin bile farkında olmadan otomatize olmuş manevralar ile ulaşırız gitmemiz gereken yere! İşte bu yüzden, bir güne sadece bir güne umut bağlıyoruz bence! Halbuki bereket gelsin diye evimizin tüm ışıklarını açtığımızı unutmasak, bolluk için kapımızda kırdığımız narı aklımızın bir köşesinde saklasak, sadece o gün değil her gün elimizden geldiğince kılığımıza, soframıza, ruh halimize çeki düzen versek, bize her gün yeni yılın ilk günü olur. Yeni yıla haksızlık etmemek gerek, biz aynı biz olduğumuz sürece üçü beşi, bilmem kaçı daha aynı geçer nihayetinde...

Yukarıdaki notlar önce kendime sonra benim gibilere...

Uğraştık, didindik “aman canım ne var bundan iki dakikada hazırladım” edasıyla kendi çapımızca harikalar yarattık.

Herkesin katkısı ile sofralar kurduk; imkanlarımız elverdiğince donattık. Hazırladıklarımıza minik yeşillikler, garnitürler ve baharat ile süslemeler yaptık, bir nevi hava kattık.

En önemlisi hep birlikte yedik, içtik, güldük, eğlendik... Bir yeni yıla daha sanki hiç dünyevi derdimiz yokmuşçasına heyecan ve yüksek beklentiler ile girdik! Şimdi durun ve o anın heyecanını hatırlayın ve her daraldığınızda, sizi daraltan hislerden-düşüncelerden kurtulmak adına, o ana dönün; heyecan dolu geri sayan, beklenti dolu ufka bakan kendinizi hatırlayın! (Biliyorum demekle olmuyor ama deneyin; bu yılbaşını değilse bile sizin için güzel olan başka bir günü düşünün...)

Unutmayın iş bizde bitiyor, biz aynı bizken sadece yeni diye bir yıla o kadar yüklenmemek gerek!

Hepimize tadı tuzu kararında, kıvamı yerinde, damak dolusu lezzetlere gebe, afiyette bir yıl dilerim.

Güzel haberler ve yeni tarifler ile geri geleceğim... (Evet, inanıyorum ve hayaller kuruyorum.)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...